30 Temmuz 2014 Çarşamba

MAGİRUS GREVİ

MENDERESİN TERZİSİ İZZET ÜNVER

Yıl 1963. Terzi İzzet lakaplı İzzet Ünver, kendisine sağlanan kolaylıkla aldığı krediyle, İstanbul Bahçelievler'de Magirus Otobüs Fabrikasını kurdu. Türkiye'de ilk defa şehirler arası otobüs bu fabrikada yapıldı. Bu yıllar sanayileşmenin gelişme yıllarıdır. Magirus Deutz lisansı ile yapılan minibüs ve otobüsler, zamanın en lüks ve en gösterişli araçlarıydı. Özellikle şehir içi yolcu taşımacılığında bu minibüsler, bir çok şoförün ekmek teknesi durumundaydı. Çok dayanıklı ve az bakım isteyen minibüsler, İstanbul halkına uzun yıllar hizmet etti.




İşyerinde, MADEN-İŞ Sendikası örgütlenerek toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini aldı.
T.MADEN-İŞ Sendikası ile, Magirus Fabrikası işvereni arasında devam eden toplu sözleşme görüşmelerinden sonuç alınamadı.
1968 Yılında Sendika, işten çıkarılan üç sendika temsilcisinin tekrar işe alınması, ücret zamları ve iş teminatının sağlanması nedeni ile bu iş yerinde yasal grevi başlattı.
İşçiler ve işçi dostu üniversite öğrencileri greve çıkılacak günün gecesinde, yağlı boya ile 
"MAGİRUS'TA GREV" yazılarıyla İstanbul caddelerini donattılar.

Siyah asfaltlı caddelerde, adeta bembeyaz "Magirusta grev" çiçekleri açmıştı. İstanbul'da bir grev, ilk defa bu kadar görkemli bir şekilde kamuoyuna  duyuruldu. Taksim'den Sarıyer'e, Beşiktaş'a, Beşiktaş'tan Karaköy'e, Aksaray'dan Topkapı'ya arabalarıyla veya yaya giden insanlar, onlarca defa " Magirusta grev" yazısı okudular. Fabrika önüne asılan MADEN - İŞ Flaması grev parolasıydı. Flamayı gören işçiler topluca greve çıktılar. Fabrikada 580 çalışan bulunuyordu. Büro personeli hariç 500 Maden - İş üyesi işçilerin tamamı bir şenlik havası içinde greve katıldılar.




Walter Reuther'in ziyareti

25.12.1968 Tarihinde başlatılan Magirus grevi, Maden-İş'in de üyesi olduğu, merkezi İsviçre'de bulunan, Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF) tarafından etkili biçimde desteklendi. Amerika, Otomobil İşçileri Sendikası'nın (UAW)efsane başkanı, sol görüşlü demokrat, Walter Reuther bu grevi desteklemek için İstanbul'a geldi.



Bu tarihte 1, 5 milyon üyesi bulunan sendikanın Genel Başkanı Walter Reuther grev çadırını da ziyaret etti. Grevci işçiler ve grevcileri ziyarete gelen çevre fabrika işçilerinin oluşturduğu kalabalık bir topluluğa bir konuşma yaptı. Amerika otomobil işçilerinin başarı dileklerini iletti. 
Genel Başkan Kemal Türkler'le birlikte basın toplantısı yaptı. Basın toplantısında çok önemli açıklamalarda bulundu. "İşçi emeğine her ülkede yeterli saygının gösterilmediğini" belirtti. 
"İşçi emeği saygınlığının, işverenlere kabul ettirilmesi yönünde, grev de dahil gerekli çalışmaların hayata geçirilmesine sendikalar her zaman öncülük edeceklerdir" dedi. 


Magirus Grevi 49 gün sürdü. İstanbul Valisi Vefa Poyraz'ın aracılık yaptığı grev, anlaşma ile sonuçlandı. İşten çıkarılanlar  işe alındı. Haftalık çalışma süresi 45 saate düşürüldü. 48 saat üzerinden ücret ödenmesi kabul edildi. Ücret zammı ve diğer ekonomik hakların sağlanması ile, işveren ile sendika arasında toplu sözleşme imzalandı.  

Amerika'da gerçek bir sendika lideri olan Walter Reuther, 1970 yılında nedeni bilinmeyen ve sendikaya ait olan uçağın kazasında hayatını kaybetti. Kemal Türkler ise, 1980 Yılında evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda caniler tarafından hunharca katledildi.








UYANIŞ MİTİNGİ 1967 VE ÇETİN ALTAN


1965 Yılında yapılan Milletvekili seçimlerinde, Türkiye İşçi Partisi, 14 millet vekili ile Türkiye Millet Meclisine girdi. Bunlardan birisi de Gazeteci yazar *Çetin Altan'dı. Çetin Altan T.İ.P. Listesinden Milletvekili seçildi. Mehmet Ali Aybar, Rıza Kuas ve diğer T.İ.P. milletvekilleri yaptıkları başarılı çalışmalar ve konuşmalarla Adalet Partisi iktidarını zorlamaya başladılar. Çetin Altan'ın Milletvekili dokunulmazlığını kaldırmak için gerekli  prosedürü başlattılar. MADEN - İŞ Sendikası ve ilerici öğrenci teşkilatları, bu durumu protesto için "UYANIŞ MİTİNGİ" adı altında bir miting ve yürüyüş düzenlediler...
Sağdan 2. Hüseyin Ekinci

8 TEMMUZ 1967 günü Beyazıt'da toplanıldı. İstanbul Milletvekili ve Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı Rıza Kuas kısa bir konuşma yaptı. 

Konuşmasının sonunda "işçi sınıfı artık bilinçleniyor kısa zamanda, içlerinden daha bir çok Çetin Altanlar çıkacaktır" dedi. Beyazıt Meydanından yürüyüşe geçilerek taksime gelindi. Taksim Meydanını dolduran bilinçli kalabalık, "halk Çetin'leşti, Çetin halklaştı" şeklinde, defalarca slogan attılar. Kırk bin civarında katılımcının doldurduğu alanda Çetin Altan kürsüdeki yerini aldı.

Çetin Altan'ın yaptığı konuşmayı 9 Temmuz 1967 tarihli Milliyet gazetesi şöyle duyuruyordu. "Biz halkı ihtilale teşvik etmedik. Meclise gir ağırlığını koy dedik. Ben onların verdiği dokunulmazlıkla doğmadım.Yalnız dokunulmazlığımı değil, bütün bedenimi kaldırsalar, sesim yine Türkiye'nin ufuklarında çın çın çınlayacaktır. Ben bunları söyleyeceğim. Komünist deseler de demeseler de söyleyeceğim. Ne olduğumu ben kendim biliyorum. Sapına kadar sosyalistim. Ya istiklal ya ölüm"  
   
*Bir zamanların Çetin Altan'ı işte böyleydi. Kendisi mi değişti? Zaman mı değiştirdi?. 
          


   

3 Temmuz 2014 Perşembe

BÜYÜKSÜN YAŞAR KEMAL

15 ve 16 Haziran günleri çok sıcak...


Demiri eritenler, çeliğe su verenler, kurşunu harf dökenler çarkları durdurdu. Fabrika bacalarından duman tütmüyor. 

Herkes birbirinin yüzüne bakıyor. 
İçlerinden birbirleri ile konuşmak gelmiyor. 
Bir kısım düşünceli, bir kısmı ise çok kızgın, suratlar asık.

Sabah vardiyası işe geldi işbaşı yapmadı. 
Gece vardiyası paydos etti ama evlerine yönelmedi.Karşılıklı bakıştılar. Akıllarına bir cümle yerleşti. Kendileri değil ama, beyinleri sürekli o cümleyi tekrarlıyor sanki. ''ailelerimiz sizlere emanet'', ''ailelerimiz sizlere...''

Bir gün önce, bir zamanlar birlikte çalıştıkları eski iş arkadaşları, genel başkan vekili Şinasi Kaya, 6. Bölge Temsilcisi Hüseyin Ekinci ile birlikte Türk Demirdöküm Fabrikasına yaptıkları ziyarette birer konuşma yapmışlar ve her ikisi de konuşmalarının son cümlesini böyle bitirmişlerdi, ''ailelerimiz sizlere emanet''

İktidar, gün geçtikçe güçlenen gerçek sendikacılığı bitirmek, DİSK'İ kapatmak istiyordu. 
Gün önemliydi. 
Gelecek günlerin ne getireceği belli olmazdı. 
İş, ekmek, özgürlük, özgür sendikacılık...  

Fabrikada, bu kelimelerin gerçek anlamını bilen bir hayli bilinçli işçi vardı. 
Sıcak bir 15 Haziran sabahı, bacasından artık duman tütmeyen fabrikanın işçileri, hep birlikte dışarı çıktılar. Yürüyüşe başladılar, kendilerine en yakın fabrikadaki işçi arkadaşlarının, kendilerini beklediklerini gördüler. Hep birlikte başka işçilerle buluştular. 
Yığınlar oluşturdular. 
Birlik oldular. 
Birlikte yürüyüşe geçtiler.

Kızgındılar, ama disiplinliydiler. Heyecanlı ama sabırlıydılar. 
Yorgun fakat başaracaklarından kesinlikle emindiler. 

Yürüyüş güvenliğini kendileri sağladı. Eyüp - Silahtarağa, Kağıthane, Cendere güzergahı ile Çağlayan'a, Eyüp - Demirkapı, Bayrampaşa,Topkapı, Bakırköy, bölgelerinden Aksaray’a yürüyen irili ufaklı onlarca fabrika işçisinin oluşturduğu yürüyüş kolları,16 Haziran'da da vardı...
17-18-19 Haziran’da da yürüyeceklerdi.... 

SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ

16 Haziran da, Demirel İktidarı İstanbul ve Kocaeli de 60 gün süreli sıkıyönetim (örfi idare) ilan etti. Sanayi bölgeleri ve fabrika önlerine, askeri araçlar ve tanklar yerleşti. DİSK ve T.Maden-İş Genel Başkan Kemal Türkler ve MADEN-İŞ yürütme kurulu üyeleri Himi Güner, Şinasi Kaya, Cavit Şarman bazı sendika baş temsilcileri sıkıyönetim idaresince
tutuklandı.

Bu durumu fırsat bilen bazı işverenler, bir kısım sendika temsilcilerini ve bazı öncü işçileri işten çıkarma tehdidinde bulundular. Yine bazı işveren ve sendika düşmanı zihniyet, provokatörlerini devreye soktu. Sendikayı ve yöneticilerini zora sokmak istediler. 

Fabrikalarda istifa kampanyası başlattılar, tutmadı. 
Bölge temsilciliklerine ve Sendika Merkezine, sanki işçi imişler gibi, beyaz yakalı, yalaka memurlarını gönderdiler, olmadı. 
Baskı yaratmaya çalıştılar, işten çıkarılmışlar gibi genel merkez önünde para yardımı almak için kuyruk oluşturmaya çalıştılar. 
Sendika üyeleri kaya gibi durdular.


Sendikalarını ve sendikacıları daha bir sahiplendiler. Direnişi ve bu kutsal yürüyüşü, iş için, ekmek için, gelecekleri için, özgür ve bağımsız gerçek sendika için yapmışlardı. Bunun bilincinde ve farkındaydılar elbet. 

"Rüzgar kayadan ne koparabilir ki?"

15-16 Haziran 1970  direnişi ve yürüyüş başarıldı. Devrimci öğrenci birlikleri, ilerici aydınlar ve avukatlar, birçok yazar, destek verdi bu yürüyüşe. 

İşte bunlardan biri de, büyük usta, işçi ve emekçi dostu, Yaşar Kemal’di. 

Sahte aydın ve görüntü devrimcisi bir çok ünlü, ortalıkta görünmezken, 17 Haziran 1970 sabahı, bu büyük insan, Maden-İş Genel Merkezine geldi; ‘'İşçi sınıfının bu büyük eyleminde bana düşen bir görev var mı?'' diye soruyordu...

Sıkıyönetim uygulanınca sus pus olan, ortalıkta görünmeyen bazı sahte aydınların kaybolduğu bir dönem ve ortamda bu büyük adam, sendika genel merkezine gelerek görev istiyordu... 
Kendisine teşekkür ettim ve Kemal Türkler'in koltuğuna oturmasını rica ettim.
Israr üzerine oturdu ve öğleden sonra o koltukta oturarak bir basın toplantısı yaptı.

                                                      Çok yaşa sen Yaşar Kemal.