29 Aralık 2019 Pazar

EMEK HAREKETLERİ VE SENDİKAL HAREKETLER

Emek, kitabî bakımdan, bir işin yapılması için harcanan, beden ve kafa gücü çalışması olarak tarif edilse de, uygulamada çoğu zaman yorucu ve çileli bir çalışmanın adı olmuştur. 
Ülkemizde, emek sözcüğü uzun zamanlardan beri, birilerine göre sevimsiz bir ifade olarak *telakki edilmiş, özellikle de belli bir sermaye kesimi içinde, konuşulması bile her zaman rahatsızlık yaratmıştır. 

Emek ve emekçi kelimelerinin yana yana gelmesi veya getirilmesi, çoğu zaman sermaye düşmanlığı şeklinde algılanmak istenmiş, kamuoyuna da böyle yansıtılmaya çalışılmıştır. 

Yerli burjuva ve kendi menfaatlerinden başka bir şeyi umursamayan bir kısım para babası, emek sermaye mücadelesinde, emeği geriletmeyi ana düşünce olarak kabullenmiş, bu şekilde uygulanması için sürekli olarak siyasi iradenin yanında durmuşlardır. 

Bin dokuzyüz altmış ve yetmişli yıllar, Türkiye emek mücadelesinin, eskiye göre gün be gün yükseldiği bir dönem olmuştur. Özellikle 1961 Anayasasının sağladığı özgürlükler sonucu emek mücadelesi, ideolojik bir içerik kazanmış ve "işçi sınıfı" söylemi daha sık dile getirilir olmuştur. 
Emek mücadelesinin sınıfsal varlığa kavuşması ve devrimci sendikaların güçlenmesi, sağ kesimde bir ürküntüye sebep olmuş, sol kesimde ise, memnuniyet verici biçimde, sendikal ve siyasal örgütlenmeyi hızlandırmıştır.
Mehmet Ali Aybar Başkanlığındaki Türkiye İşçi Partisi, girdiği ilk seçimde 14 milletvekiliyle Mecliste temsil edilmeye başlamıştı.

1960 Askeri darbeyle iktidardan indirilen Demokrat Partinin kurucusu ve Türkiye'nin üçüncü  Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın "bu kış komünizm gelebilir" söylemleri tam da bu yıllara rastlamaktadır. Celal Bayar ölene kadar bu söylemini her yıl bir çok defa tekrarlardı. 

Süleyman Demirel iktidarında DİSK ve devrimci sendikaların kapatılması denenmiş, sınıf mücadelesi geriletilmek istenmiştir. 
Demirel ve "ben zengini severim" diyen emek karşıtı MESS işveren sendikası danışmanı Turgut Özal'ın, tüm uğraşlarına rağmen istediklerini yapamadılar. Bu yıllarda işçi sınıfının yükselen sendikal mücadele sonucu elde ettikleri ekonomik kazanımları çok başarılı oldu.




9 Aralık 2019 Pazartesi

YÜRÜR KERVAN DÖNER DEVRAN

EVREN UNUTULACAK MI?

Sözcü Gazetesinin 25 Kasım 2019 tarihinde yayınlanan bir haberine göre Kenan Evren'in adı her yerden silinecekmiş.

Haber başlığı; Tüm partiler destekledi! Adı her yerden silinecek
CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol'un TBMM'de gündeme getirdiği bu konuya Meclis tarihinde ender biçimde tüm partiler destek verdi. Erol "12 Eylül TBMM'yi kapattı, parti genel başkanlarını tutukladı. 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi sıkıyönetimde yargılandı. Ama bu gün Kenan Evren'in adı Ankara'nın bir ilçesinde var. Okullarda, kışlalarda, meydanlarda var. Evren adının hiçbir şekilde yaşaması doğru değildir" dedi. Bu öneriye TBMM'de bulunan bütün partilerin temsilcileri destek verdi. İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan "bir darbecinin isminin sokaklarda caddelerde bulunmasını hazmedemiyorum" derken, MHP Grup Başkanvekili Levent Bülbül'de "Kenan Evren isminin birtakım yerlerde olmasını bizler de kabul edecek değiliz. Derhal faaliyete geçilmelidir" diye konuştu.

AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan da CHP'ye teşekkür ederek "CHP'nin bu önerisi yerinde ve doğrudur. Bütün belediye meclisleri tersine işlem yapıp Kenan Evren caddesi, mahallesi, ilçesi, ne varsa bu isimler milletimizin vicdanında karşılık bulacak örnek şahsiyetlerin ismiyle değiştirilmeli. CHP'ye teşekkür ediyor ve belediye meclisleri ile idareleri göreve davet ediyoruz" dedi. 


DEVRAN DÖNECEK Mİ

Bu haber ve söylemlere göre devran döneceğe benziyor. K. Evren adı her yerden silinecekmiş. K. Evren adı da kendisi de, zaten halkın vicdanında çoktan silindi. Kendisi ve şürakâsı işkencecilerin piri oldu. Çok ah aldı. Çok beddua aldı...
Ahları, vahlarıyla göçmeden önce Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı. Tüm rütbeleri söküldü.

EVREN VE ŞÜREKÂSI

Evren ve onun yol göstericileri ve uygulayıcı ortaklarının yaptıkları zulümlerin, bir kısmını bile anlatacak kelime yok.
Kâbus gibi demek bile, hafif kalır...

650.000 kişi gözaltına alındı, 1.650.000 kişi fişlendi. 540.000 kişiye dava açıldı yargılandı.
7000 kişi idamla yargılandı. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişi idam edildi. 30.000 kişi bir daha iş bulamayacak sakıncalı denilerek işten atıldı. 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 30.000 kişi yurt dışına çıktı. 300 kişi kuşkulu ölüm, 171 kişi işkencede ölüm...
299 kişi ceza evlerinde yaşamını yitirdi. 14 kişi açlık grevinde öldü, 16 kişi kaçarken vuruldu, 95 kişi çatışmada öldü, 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.

BABALAR İŞSİZ ANALAR ÇARESİZ ÇOCUKLAR AÇ

Onbinlerin evinde yürekler dağlandı ağıtlar yakıldı, feryatlar göklere uzandı...
Onbinlerce baba işsiz kaldı, onbinlerce çocuk soğuk evlerde aç uyudu.
Beşyüzbin işçinin sendikaları(DİSK) kapatıldı. İşçilerin toplu sözleşmelerle elde ettikleri, ücret zamları, ikramiye, ihbar ve kıdem tazminatı ile gün sayısı arttırılan yıllık ücretli izin gibi bir çok hakları, gasp edildi...

12 Eylül'le ilgili olarak ünlü yazar ve gazeteci Özdemir İnce, 5 Ekim 2010 Tarihli Hürriyet Gazetesindeki köşesinde şöyle yazmaktadır; "Turgut Özal'ı 12 Eylül'den, K. Evrenden, dört kuvvet komutanından ayıramayız! Ayırmayınca, gele gele 24 Ocak 1980 kararlarına geliriz. 12 Eylülü yargılayan, Turgut Özal'ı da yargılamak zorundadır!"

"Nesini söyleyim canım efendim, gayri düzen tutmaz telimiz bizim.
Arzuhal eylesem deftere sığmaz, omuzdan kesilmiş kolumuz bizim"

Kenan Evren'in Ticaret Bakanı
Cahit  Aral
Çernobil kazasından sonra "bize radyasyondan, madrasyondan bir şey olmaz" diyerek radyasyonlu çayları halka içiren Evren'in dönemi belki kapanacak! Fakat bu dönemde devletin yönetim kademelerinde basamakları birer birer değil, üçer beşer koşar adımlarla tırmananlar, normal zamanlarda bir hiçken hak etmedikleri makamlara devlet adamı(!) diye kapılanarak maddi, manevi gayri meşru çıkar sağlayanlar devir dışında mı kalacaklar?..