9 Haziran 2016 Perşembe

15-16 HAZİRAN RUHU VE SENDİKAL HAREKETLER

15-16 HAZİRAN 1970 BÜYÜK YÜRÜYÜŞÜ VE BİR DETAY 

Yıl 1970.
Aylardan Haziran.
Haziran 14
İstanbul Merter, DİSK Genel Merkezi hareketli...
Devam eden toplantıda bir Demirdöküm işçisi konuşmak için söz istedi.

"Ben uzun uzun konuşmalardan hazzetmem. Uzun konuşanlar siyasetçilerdir.
Çok uzun konuşurlar ki, dedikleri tam anlaşılmasın.
İşçiler, ürettikleri ve eylemleri ile konuşurlar.
Biz sarı sendika acılarını çok çektik. Sarı sendika işveren işbirliği, işçilere kazık atmak için yapılır. Demirdöküm işçileri olarak sarı sendika çemberinden yeni kurtulduk.
Direndik. Sarı sendikayı kovduk.
MADEN-İŞ Sendikasına geçtik...

Hükumet, DİSK'İ ve sendikamızı kapatmak istiyor. Benim anladığım budur.
Biz bu duruma kolay kolay razı olmayız.
Mademki biz üretiyoruz, öyleyse bizim de bir gücümüz var.
Biz bu gücümüzü yarın göstereceğiz.
Herkes ne yapacağımızı da görecek."

Toplantı devam ediyor.
Sendikacılar konuşuyor. Sendika temsilcileri konuşuyor.
Konuşanlar çeşitli eylem biçimleri öneriyorlar...

15 Haziran sabahı, gece vardiyası paydos etti, fabrika önünde bekliyorlar.
Sabah vardiyası işe geldi, işbaşı yapmadı.
Birlikte Silahtarağa Bölgesine doğru yürüdüler.
Fabrikalarının önününde beklemekte olan, Çelik Endüsrisi ve Elektrometal işçileri ile buluştular.

Alibeyköy tarafından gelerek ana yolda bekleyen Sungurlar, Yıldız Kazan ve Yeni Gayret Demir Çekme  işçileriyle kaynaştılar.
Hasköy, Halıcıoğlu, Sütlüce bölgesinden gelen işçilerle birleşip, Kağıthane istikametine doğru marşlar söyleyerek yürüdüler.

Lale Devri dönemi şenliklerinin yapıldığı Sadabat bölgesinde, Rabak işçilerinin kendilerini beklediklerini gördüler, onlarla birleştiler.
Birleşerek yürüyorlar.
Yürürken birleşiyorlar.
Cendere yolunda kurulu fabrikaların işçileri ile buluşup bir süre yürüyecekler sonra da geri dönecekler.
Planlarını böyle yaptılar...

Kağıthane sapağında beş altı kişilik küçük bir gurup çıktı önlerine.
Yürüyüşün, Çağlayan yolu ile Şişli'ye sonra da Taksim meydanına gidileceğini söylediler.
Yürüyüşü yönlendiren devrimci işçiler, bunların işçi olduklarından şüphe duydular.
Yürüyüş komitesi  kendi aralarında hızlı bir değerlendirme yaptı. Bir provokasyon durumu sezinlediler ve kendi planlarını uygulayarak Cendere tarafına yöneldiler.


Kavel işçileri, İstinye Bayırı yolu ile Sarıyer Levent asfaltına çıktı. Levent istikametine doğru yürüyorlar. Amaçları, Levent'te kurulu Tekfen, Metal Kapak, Philips işçileri ile buluşmak.


Maslak yolu üzerinde çoğunluğu kadın işçilerden oluşan Bufer Elektrik işçilerini gördüler.
Bufer işçileri önde, Kavel işçileri arkada, Levent'e doğru yürüyorlar.

Levent Bölgesi o yıllarda çok önemli bir sanayi bölgesi. Özellikle kimya ve ilaç fabrikaları bu bölgede yoğunlaşmış durumda.

1950 yıllarından itibaren kurulmaya başlanan ECZACIBAŞI, FAKO, DEVA, SQUİBB ilaç fabrikaları burada faaliyet gösteriyorlar. Marşlar söyleyerek yürümekte olan işçi konvoyu kendilerine katılanlarla birlikte ECZACIBAŞI Fabrikası önünde durakladılar.

Hep bir ağızdan "ECZACI DIŞARI" diyerek tempo tuttular. İki bin civarında işçinin çalıştığı bu fabrikada bağımsız bir işyeri sendikası var. Yürüyüşte bulunan işçiler inatlaştı. Israrla işçileri dışarıya çağırıyorlar.

Yarım saat kadar fabrika önünde bekleyen işçi gurubuna, çoğunluğu kadın olmak üzere bir kısım işçinin katıldığı görüldü. Gültepe, Çeliktepe gibi işçi semtlerinden katılanlarla, yürüyüş kolu, Büyükdere asfaltı üzerinde oldukça görkemli bir durum almıştı.


Yürüyen işçi gurubu son olarak, Levent'te kurulu Hollandalıların sahibi olduğu PHILIPS işçileri ile birleştikten sonra   dağılmayı planlamışlardı.,

SQUİBB Fabrikası hizasına geldikleri sırada çok sayıda toplum polisi ve bir kısım askeri araçlarla yolun kapatıldığını gördüler.
 Polis müdürü elindeki megafonla, "yürüyüşünüz kanunsuzdur, dağılın yoksa zorla dağıtacağız" anonsunu sürekli söylemeye başlamıştı.


Mecidiyeköy Ford (Anadol) Servisinden bir grup MADEN -İŞ üyesi, TATKO oto tamir Servisi işçileri ile buluştular, birlikte yürüyorlar.

LEVENT BARİKATI

Konvoy kalabalıklaşarak Levent'e doğru yürüyor. Bu yürüyüş konvoyunun önüne de kadın işçiler yerleşti.
Emniyet güçleri her iki konvoyun arasında, sürekli olarak "dağılın yoksa güç kullanacağız" anonsunu tekrarlıyor..
Maslak tarafından gelen ve en  önde bulunan BUFER fabrika işçisi Şerife Bacı, öne çıkarak güvenlik güçlerinin şefine "oğlum kötü bir niyetimiz yok, bırakın geçelim" derken, başka bir görevli amir ise topluluğa "dağılın, dağılın" dedi ve arkasından "dağıtın" anonsunu yaptı.

Görevli emniyet mensupları orantısız güç kullandı.
Cop ve silah kabzalarıyla yaralanan bir çok işçi yere düştü. Kısa süre bir panik yaşandı.
Ambulans sirenleri birbirine karıştı. Anında üç ambulans belirdi. Yaralanan işçilerin bir kısmı olay yerinden uzaklaştırıldı. Ambulansların hemen devreye girmesi polisin ne kadar kararlı olduğunun işaretiydi herhalde...
Bir çok yaralı taksilerle, bir kısmı da özel otomobillerle hastahanelere taşındılar.

SİZDEN BAŞKA KİMİMİZ VAR Kİ

Bölge temsilciliği organizatörü ile Şişli Etfal Hastahanesine gittik. Yaralılarımızın kimler olduğunu öğreneceğiz. Bize bilgi vermediler.

Hastahanede koğuşlara bakmak istedik polisler engel oldu. Organizatör Mustafa Demirci'ye yavaşça "sen konuşmaya başla, ben koğuşlara girerim" dedim. "Bu ülkede insan hakları var, bu memleketin elbette sahipleri var burası bir hastane, ama nasıl bir hastahane?" diye yüksek sesle konuşmaya başlayınca herkes o tarafa doğru yöneldi. Sessizce ana kapıdan çeriye girdim.

Koğuşların birinde, başı sargılar içinde Şerife Bacı'yı gördüm. Şerife Bacı yatağından doğruldu, yanında yatan hastaya "kız emine ben sana demedim mi onlar bizi arar bulur, bak işte geldi" dedi. Elli yaşlarında olan Şerife Bacı'ya  nasılsın diye sordum. "İyiyim sen başımın sargılı olduğuna bakma, iyiyim", yaşlar akan kızarmış gözlerle, "bizi arayıp bulacağınızı biliyordum, zaten sizlerden başka kimimiz var ki" demişti...

25 Mayıs 2016 Çarşamba

OĞLUMUN ADINI MADEN-İŞ KOYDUM

ENVER PAŞA VE NURİ KİLLİGİL

 Cumhuriyet döneminde Haliç ve Silahtarağa Bölgesinin önemini artıran unsurlardan birisi de, ilk silah fabrikasının burada kurulmuş olmasıdır. Atatürk'ün emri ile Zümrezade Şakir Bey, Sütlüce Karaağaç semtinde silah ve bomba fabrikası kurmuştur.

Bu fabrika Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ülke savunmasına çok önemli faydalar sağlamış, yurt dışına ihracat yaptığı için de ekonomiye önemli katkı sağlamıştır.

Konu silah fabrikasından açılmışken burada ki en önemli silah fabrikasından da bahsetmek gerekiyor.

Nuri Killigil Paşa, Birinci Dünya Savaşında bir çok cephede savaşan komutanlardan biridir. Enver Paşa'nın bazı kararlarını benimsememiş ve ordudan ayrılmıştır.

Zeytinburnu'da silah fabrikası kurmuş ve bir süre sonra fabrikasını, yine Haliç kıyısındaki Sütlüceye taşımıştır.

Killigil, Mısır ve bazı ülkeleri ziyaret etmiş, Suriye'den  bomba ve Mısırdan çok sayıda tabanca siparişi almıştır. Siparişlerin teslimi için yoğun bir çalışma içerisine giren Killigil'in Sütlüce' deki fabrikası 1949 Yılında nedeni açıklanamayan bir patlamayla yerle bir olmuştur.

Bu patlamada ondan fazla işçi ölmüş,fabrika sahibi Nuri Killigil ise parçalanmıştır.


SİLAHTARAĞA FİŞEK FABRİKASI

Maliye Bakanlığı adına, sivil amaçlarla haliç kenarında Silahtar ile Eyüp arasındaki bölgede ise av fişeği fabrikası kurulmuştur. Bu fabrikayı yapan Fransız Melinit Şirketidir. Fişek fabrikasının kurulması ile birlikte Silahtarağa sanki savunma silahları yapım merkezi haline gelmiştir.

Fişek Fabrikası, Av Malzemesi İnhisarı (tekel) isimli kanunla, Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğüne bağlanmıştır. 1968 Yılında da Kayaş Kapsül Fabrikası ile birleştirilerek Silahtarağa fabrikasındaki üretim sonlandırılmıştır. Yanda, Silahtarağa  Fişek Fabrikası Hekimliğine ait eski yazı ile yazılmış 30.12.1933 tarihli bir belge görülmektedir.

FİŞEK FABRİKASI İŞÇİLERİ SENDİKALI OLUYOR

275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte, bir çok yerde olduğu gibi Silahtarağa'da da yoğun bir işçi hareketliliği yaşanıyordu. Başta Arçelik, Türk Demir Döküm gibi büyük fabrikaların yanı sıra onlarca fabrika ve atölyelerde, toplu sözleşme yetki mücadelesi başlatılmıştı. Fişek Fabrikası da bunlardan biriydi.

1964 Yılında Fabrika yönetimi, sendika çalışmalarını yürüten bir kısım işçiyi işten çıkardı. Yönetim fabrika çevresinde çok şiddetli askeri önlemler aldırdı. Fişek Fabrikasındaki sendikal çalışma maalesef başarılı olamadı.

OĞLUMUN ADI MADEN - İŞ


İşten çıkarılanlar arasında, İsmail Sığın isimli ele avuca sığmayan bir işçi vardı. Fişek Fabrikası örgütlenmesini, MADEN-İŞ Genel Başkan Vekili ve Örgütlenme Dairesi Başkanı Kazım Narmanlı ile birlikte yapmaya çalıştılar. 
İş kolları yönetmeliği çıkarıldığında iş yeri  Madeni eşya iş kolundan ayrıldı. Sendika çalışması bu iş yerinde son buldu.
Sendika Yürütme Kurulu, İsmail Sığın'ı Topkapı Şubesi örgütlenme organizatörü olarak kadrosuna kattı.

İsmail Sığın burada başarılı çalışmalar yaptı.1965 Yılında 1. Bölge Temsilciliğine (İstanbul, Trakya, Kocaeli) getirildi.1970 Yılına kadar bu görevde kaldı. Daha sonra, Genel merkez örgütlenme dairesi uzmanlığına atandı. Bu tarihten itibaren, 6. Bölge Temsilcisi olarak 1. Bölge Temsilciliğine de ben vekaleten atanmıştım.

İsmail Sığın sendikal örgütlenmeler ve sosyal etkinliklerde önemli görevler üslendi. Bir dönem Genel Başkan Kemal Türklerin en yakınlarında bulundu.Toplantılarda mutlaka söz alır, uzun uzun konuşur, konuşmasını ''küçük oğlumun adını MADEN-İŞ koydum" diye bitirirdi.

16 Mayıs 2016 Pazartesi

SENDİKACI

Patronun sömürmesi yetmiyor…
Sizi sömürecek birisini de kendiniz seçiyorsunuz…
Biz buna “sendikacı” diyoruz…
*
Patrona benzemiyor..
İşçiye de benzemiyor…
İkisinin ortası…
Parlak takım giyiyor diyelim, ama çorapları kısa baklava dilimli…
İşçiler genelde cılızdır, bunun kemerinin üzerine sarkmış göbeği vardır ve sendikacının göbeği sonradan büyüdüğü için, portakala batırılmış iki kürdan gibi gider…

8 Mayıs 2016 Pazar

15 - 16 HAZİRAN 1970 EYLEMİ VE AYDINLANAN KARANLIK

ÜRETİM ÇEŞİTLİLİĞİ VE SİLAHTAR

Lastikten, tekstile, deterjandan kabloya, savunma silahları ve arazöz yapımına kadar çeşitli dallarda imalat, yapan yüzlerce fabrika ve atölyelerin kurulduğu bu bölge, tam anlamı ile sanayi bölgesi durumuna dönüştürülmüştü. Bölgedeki kuruluşların en önemlilerinden birisi de İstanbul Silahtarağa Elektrik Santralıdır.
1914 Yılında kurulan santral, çok uzun yıllar İstanbul ve çevresine hizmet verdi. Odun ve kömürle çalıştırıldı. İstanbul'un elektrik gereksinimini yıllarca karşıladı.

Zonguldak'tan  gemilerle Karadeniz kıyısına getirilen kömürün taşınması için, demir yolu döşenmişti. Kömür, artık dekovil araçları ile (buhar, hayvan ve insan gücü ile çalışan küçük taşıtlar) santrala getiriliyordu. İstanbul sokakları hava gazı yerine elektrikle aydınlatılmaya başlamış, atlarla çekilen tramvaylar yerini elektriğe bırakıyordu.
Elektriğin önemini fazla anlatmaya gerek yok...
Hayatımızın hemen her yerinde, evimizde, çevremizde, doğamızda her yanımıza yerleşti elektrik.

Sanayi tesislerinin olmazsa olmazı haline geldi. Onsuz sokaklar aydınlatılmaz, fabrikalar ve üretim tezgahları çalışmaz duruma geliyor, sanayide hemen hemen tüm çarklar dönmez oluyor...

15 - 16 HAZİRAN 1970 BÜYÜK İŞÇİ DİRENİŞİ DAYANIŞMASI

14 Haziran 1970 akşam üzeri. 
İstanbul'un her bölgesinde olduğu gibi Silahtarağa Bölgesinde de bir kıpırdanma ve hareketlilik gözleniyor. 
Bölge merkezine doğru irili ufaklı askeri araçlar, egzozlarından kara dumanlar çıkararak geçmeye başladı. Büyük kamyonların (CEMSE-GMC) içi tam teçhizatlı askerlerle doluydu. Bunların bir kısmı, bazı fabrikaların yakınlarında park etti.

Akşam saat dokuz sularında büyük bir gürültü ile askeri tankların geçtiğini gözlemledik. Tank paletleri parke taşlar üzerinden geçerken kulakları sağır edercesine sesler çıkarıyordu. Tanklardan birisi, Türk Demirdöküm Fabrikası önüne, bir diğeri de Elektrik Santralı önüne konuşlandı. 

Vehbi Koç'un göz bebeği denilen, çeşitli engellemelere rağmen,Türk Demirdöküm Fabrikası işçileri, gösterdikleri büyük direnişleriyle bir yıl önce sarı sendika boyunduruğunu kırarak T.MADEN-İŞ üyesi olmuşlardı.Tanklardan birisinin buraya sevk edilmesi fabrikanın özelliğinden kaynaklanıyordu besbelli...

Elektrik santralı ise İstanbul ve bu bölge için çok önemliydi. Santral işçileri değişik iş kolu olduğundan TÜRK-İŞ üyesi bir sendikasının üyesiydiler. 

BÜYÜK  YÜRÜYÜŞ BAŞLIYOR

Gece vardiyalarında çalışan DİSK üyeleri gece boyunca, 15 HAZİRAN sabahını düşündüler. Kimi oldukça heyecanlıydı, bir kısım ise başlarına bir şey gelebileceğinin telaşını yaşıyordu. 
Yeni işçiler zor bela buldukları işlerini kaybederler mi, anlayışındaydı.
Askeri araç ve tankların bölgedeki varlığı işçilerde haklı olarak değişik düşünceler oluşturuyordu...

15 Haziran sabahı, işçilerdeki, olumsuz düşünce ve kuşkular kayboldu. İşe giden işçiler işbaşı yapmadı. İşten çıkanlar evlerine gitmedi. Birlikte  konuştular. Yöntem tartışması yapmadılar. Yürüyeceklerini, en yakınlarındaki işçilerle buluşarak yürüyeceklerini, tekrar yakınlarındaki işçilerle buluşacaklarını biliyorlardı. Buluşa buluşa yürüyeceklerdi.
Bu böyle sürüp gidecekti. Planları aynen uygulandı. 
Kalabalıklaşarak yürüdüler. Yürüdüler kalabalıklaştılar...
Elektrik Santralının önüne gelince durdular. 

Bir süre beklediler. İçeriden ses gelmedi. dışarı çıkan olmadı. Gerçi onlar TÜRK - İŞ üyesiydiler. Sendikalarının, iktidarla aynı görüşte olduklarını biliyorlardı. Çoğu aynı semtlerde oturuyor birbirlerini tanıyorlardı. İktidarın gerçek sendikalara karşı kin beslediğini ve DİSK'İ kapatmaya çalıştığını öğrenmişlerdi. İçlerinde değişik duygular yaşıyorlardı. 
Bir kısım TÜRK-İŞ üyesi işçi mücadele eden arkadaşlarıyla buluşamadıkları, onlarla beraber yürüyemedikleri için üzüntülüydüler. 

Yürüyüşteki işçiler, santral işçilerinin bir bildikleri vardır, diyerek  yolları üzerindeki diğer fabrika işçileriyle buluşmak üzere coşku içinde, marş söyleyerek, sloganlarını haykırarak yürümeye devam ettiler... 
Zaman zaman yürüyüşleri engellenmek istendi. Çoğu zaman engelleri aşarak yürüdüler, yürüdüler.

BÖLGE KARANLIK SANTRAL AYDINLIK

Sendikal hareketler içinde 15 Haziranı, 16 Hazirana bağlayan gece...
Elektrik Santralında, gece vardiyası çalışanları bir gün önceki yürüyüşleri gördüler.
İşte 15 Haziranı 16 Hazirana bağlayan gece vardiyasında çalışan işçilerin büyük bir kısmı yürüyüşe toplu olarak katılamadıklarının ezikliğini duyuyordu. 

Santral fabrikasının hem dışında hem de içeride, güvenlik güçleri çok sıkı önleyici tedbirler almıştı. 

Gece saat 02:00 suları, güvenlik görevlileri uykusuzluğa dayanamıyor sık sık göz kapakları kapanıyor...
Bir an iki işçi, çalıştıkları bölümde göz göze geldi bakışları birleşti, evet der gibi kafalarını öne doğru eğdiler.
 
Çıt diye bir ses duyuldu...
Çevre fabrikaların ışıkları aniden söndü... 
Sokaklar karanlıklaştı. 
Evlerde ışıklar yok oldu.
Fabrikalarda, rölantide çalışan izabe fırın ve döküm potaları soğumaya başladı. 

Santral telefonu susmak bilmedi.
Telefon başındaki nöbetçi personel telefonlara cevap yetiştiremez oldu. 
Emniyet, mensuplarının arıza ne zaman giderilecek soruları, bitmek bilmedi. 
Elektrik arıza telefonu başında çalışan nöbetçi memurun sesi kısıldı.
Her yer karanlıkta kaldı... 
Aman Allah, zifir karanlığı bu. 
Emekçiye ve emeğe saygı duymayanların yürekleri gibi...

Sadece tek bir binanın ışıkları yanık durumda. 
Elektrik santralı dışarıdan güneş gibi görünüyor.
Pırıl pırıl parlıyor. 
Kazanacaklarını, bilen umutla yürüyen, sendikasını sahiplenen, sınıf bilinçli işçilerin yürekleri gibi...


Saatler ilerliyor, arıza bir türlü giderilemiyor, gün ağarmak üzere.

Aynı iki işçinin gözleri, yine birbirleriyle kesişti, tamam der gibi kafalar tekrar sallandı.
Bir çıt sesi...
Arıza giderilmişti...

Yürüyenlerin, direnenlerin önü zaman zaman kesilebilir. 
Dayanışmanın, bir olmanın, birlik olmanın önü tarih boyunca tam olarak asla kesilemedi.
Yürekleri, düşünceleri birlikten, birleşmekten yana olanlar, elbette ekmek, emek ve insanca yaşam mücadelesini başarıyla devam ettireceklerdir.

Elektrik Santral Binası çok yorgun ama, bu gün ÜNİVERSİTE olarak aydınlanmaya yardımcı oluyor...

2 Mayıs 2016 Pazartesi

DİSK KURULUŞ GENEL KURULU

DİSK KURULDU GENEL BAŞKAN KEMAL TÜRKLER

1961 Anayasasının 46 ve 47 nci maddeleri çalışanlar lehine çok önemli haklar getirdi. 
46 ncı madde, çalışanların önceden izin almaksızın sendika kurma ve sendikalara üye olma haklarını belirliyordu. Yine bu anayasanın 47 ncı maddesi ise, çalışanların işverenlerle olan münasebetlerinde başvurabilecekleri grev hakkını içeriyordu. 

1963 Yılında Bülent Ecevit'in çalışma  bakanlığı sırasında, 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu taslakları yasalaştı. İşverenler, 275 sayılı yasa taslağının görüşülmesi sırasında aşırı bir çalışma sergilediler. İşte bu baskı ve kulisler sonunda anayasada yer almamasına rağmen, işçilerin açlığa mahkum edilmesine sebep olabilecek lokavt hakkı böylece işveren kesimine hediye edilmiş oldu!..

Bu kanunlarla birlikte Türkiye'de, sendikal hareketler oldukça canlandı. Bir taraftan tek işçi konfederasyonu TÜRK İŞ, diğer taraftan işveren camiası bu hareketlilikte önemli roller üstlenmeye başladılar.
TÜRK-İŞ, üye sendikaları vasıtası ile fabrikalarda örgütlenmeye, işveren kesimi ise, işçi örgütlenmesini ve işçi sendikalarının güçlenmesini engellemeye çalışmaktaydı. 

Kısa sürede işçi örgütlenmesine engel olunamayacağını anlayan işveren kesimi ve işveren sendikaları, başka çareler aramaya başladılar. 

Özellikle sanayinin yoğunlaştığı İstanbul'da, işveren destekli sarı sendikalar türetmeye başladılar. Hazırladıkları toplu sözleşme taslaklarını, ivedilikle üç yıl yürürlükte kalacak şekilde toplu iş sözleşmesine dönüştürdüler.

İstanbul'un Topkapı, Eyüp, Silahtarağa, Kartal ve Pendik bölgeleri bu günün tabiri ile birer organize sanayi bölgeleri haline getirildi.. 

Haliç'in her iki yakasını (demir çekme) haddehane, tel çekme, çivi imalatı ve döküm fabrikaları ve atölyelerin yoğunlaştığı  bölge durumuna dönüştürdüler. 

Deri sanayi, Kazlıçeşme ve kısmen Zeytinburnu, bölgelerinde yoğunlaştı. 
Tekstil fabrikaları ise daha çok Topkapı, Zeytinburnu, Eyüp bölgelerinde kurularak üretimlerini buralarda devam ettiriyorlardı. 
Kağıthane, Cendere bölgesine ise, bakır mamülleri ve kimyasal temizlik maddeleri üreten fabrikalar kondurdular..

Levent  bölgesine büyük oranda, kimya ve ilaç fabrikaları ile radyo televizyon, ampul ve elektrik malzemeleri üreten fabrikalar konuşlandırdılar.
Sarıyer ve İstinye bölgesinde kibrit fabrikaları, kaliteli kablo ve oto yedek parça imal eden fabrikalar kuruluydu. 
İstanbul' un sur dışına yerleşen bu sanayi kuruluşlarında, bol üretim, hazır müşteri, karlı  
satışlar, buna karşılık ucuz işçilik devri başlıyordu.

13 ŞUBAT 1967

DİSK,Türkiye Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Gıda -İş ve Zonguldak Maden İşçileri Sendikası birlikteliği ile kuruldu.
Kuruluş Genel Kurulu, İstanbul'da Şafak Sineması salonunda yapıldı. Genel Kurula TÜRK-İŞ Konfederasyonu yetkilileri de çağrıldı. MADEN-İŞ ve LASTİK-İŞ TÜRK-İŞ Konfederasyonu üyesi idiler. Ana Tüzükleri uyarınca her iki sendikanın da önce TÜRK-İŞ'TEN ayrılabilmek için Genel Kurullarında karar alınması gerekiyordu. 

TÜRK-İŞ Yönetimi, Birinci Bölge Temsilcisi İsmail Topkar'ı görevlendirmişti. İsmail Topkar, Petrol-İş Sendikası Genel Sekreterliği ile birlikte TÜRK-İŞ Bölge temsilciliği görevini yürütüyordu. 
Önce MADEN-İŞ GENEL KURULU toplantısı yapıldı. Gündem gereğince, TÜRK-İŞ'TEN ayrılma gerekçeleri konuşuldu. Bir çok delege yaptıkları konuşmalarla TÜRK-İŞ'İN, çalışmalarda iki yüzlü bir politika izlediğini, uzlaşmacı tavırları ile işçiden çok işveren lehine uygulamalar yaptığını belirtti. İzmit'te ki 1965 Mannesman boru ve 1966 Paşabahçe cam grevlerinde işçiye sahip çıkılmadığını grevcilerin yalnız bırakıldıklarını açıkladılar. 

TÜRK-İŞ temsilcisi İsmail Topkar'a söz veriildi. Topkar, yaptığı konuşmasında eleştirilere cevap vererek TÜRK-İŞ'İ savunmaya çalıştı. Yapılan oylama sonunda MADEN-İŞ delegeleri oy birliği ile TÜRK-İŞ'TEN ayrılma kararı verdiler. Delegeler DİSK üyeliği kararını da oy birliği ile aldı ve diğer sendikalar da aynı yolu izleyerek DİSK (DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU) üyeliklerini gerçekleştirdiler.

KEMAL TÜRKLER DİSK GENEL BAŞKANI, KEMAL SÜLKER GENEL SEKRETER

Gündem gereğince yapılan DİSK Genel Kurulunda, Genel Başkanlığa aynı zamanda Maden-İŞ Genel Başkanı olan Kemal Türkler oy birliği ile seçildi. 
Rıza Kuas, İbrahim Güzelce, Kemal Nebioğlu  yürütme kurulu üyeliklerine seçildiler.

DİSK'İN kuruluşu  basında, kamuoyunda, işçi ve emekçi yığınları arasında çok tartışıldı. Sendikal hareketlere devrimci bir çizgi, sınıfsal bir sendikal anlayış getirdi. DİSK, bu devrimci çizgi ve sınıfsal        
anlayışının karşısında kısa zamanda oluşan oldukça büyük bir güç birliği ile karşılaştı...


İktidar, TÜRK-İŞ, işverenler, işveren sendikaları konfederasyonu ve bağımsız sarı sendikalar, DİSK karşısında güç birliği yapmış duruma geldiler.                                     


14 Mart 2016 Pazartesi

RENAULT FABRİKASI VE SENDİKAL HAREKETLER


2016 Yılında, otomobil üretim tesisleri ve oto yan sanayi işyerlerinde çalışan işçilerin sendika değiştirme çalışmaları sonucu oluşan hareketlilik, Bursa'da devam ediyor. 
Özellikle RENAULT Fabrikası’nda çalışan işçiler, yasaların kendilerine verdiği hakları kullanarak, Türk Metal Sendikasından istifa ederek DİSK üyesi, Birleşik Metal - İş Sendikasında örgütlendiklerini belirtmişlerdir. 
Sendika değiştirme çalışmaları sırasında işverenin taraf tuttuğunu, MESS ile birlikte Türk Metal Sendikasından istifa etmelerinin engellenmek istendiğini belirten işçilere cevap, uluslararası sendikalardan geldi. 

Fransa Renault Fabrikalarında örgütlü ve yetkili sendika olan CGT yetkilileri işçilere destek sözü verdiler. Herkesin ve her kuruluşun, işçilerin sendika seçme özgürlüklerine saygı duymaları gerektiğini belirten Avrupalı sendikacılar, Türkiye'deki işçilerle dayanışma içinde olacaklarını belirtmişlerdir. Avrupa'da bizim sendikal özgürlüğümüz varsa,Türkiye'de de Renault işçilerinin elbet özgür olmalarını isteriz demişlerdir. 

SENDİKA SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ VE REFERANDUM

Ülkemizde gerçek ve işçiden yana sendikaların örgütlenmeleri yıllardır sorun olmaya devam ediyor. Özellikle çoğunluk sendikasının belirlenmesi ve toplu sözleşme yetki alımı sırasında, hemen her zaman problemler yaşanabilmektedir. Gerek örgütlenme gerekse yetki alınma çalışmaları sırasında öne çıkan işçiler işlerini kaybedebilmektedirler. 

Sendikal çalışmalar nedeni ile işten çıkarılan işçi ve sendika temsilcilerine çoğu zaman arkadaşları sahip çıkarak işe dönüşlerini istenmekte ve çeşitli demokratik eylemlere başvurabilmektedirler. İşte bu durumlar ise kısa zamanda iş barışının olumsuz etkilenmesine neden olabiliyor. Dolayısı ile iş barışının kısa zamanda sağlanamaması üretim, işçi, işveren ve ülke ekonomisine zarar verir hale geliyor.

Bu durum çözülemez değil. 
İşverenler ve yetkili merciler işçilerin sendika seçme haklarına saygı göstermelidirler. Bu gibi durumlarda en kolay, en hızlı ve en demokratik eylem tarafların referandum üzerinde anlaşmalarıdır. İşyerlerinde gizli oy, açık sayımla yapılacak REFERNDUM adil ve gerçekçi çözümdür...


1975 Yılında Bursa RENAULT, TOFAŞ otomobil fabrikaları ve yan sanayi kuruluşlarında sendikalar arasında yetki sorunu yaşandı. Sendikalar yasası uyarınca verilmesi gereken yetki sorunu uzun süre çözülemedi. 

Yetkili organ tarafından referandum kararı verildi. 
4 Nisan 1975 günü işyerlerinde referandum uygulamasına gidildi. O tarihte Renault Fabrikasında yapılan referandumda (gizli oy, açık sayım) 2189 işçi oy kullanıldı. DİSK üyesi T.MADEN-İŞ Sendikası 1532 oy alırken diğer sendikaya 645 oy çıkmıştı.
1975 tarihli MADEN-İŞ gazetesinde yer alan referandum haberi ve sonuçlarına birlikte göz atalım...

Taraflar sonuca saygı gösterdiler. 
T.MADEN-İŞ Sendikası toplu sözleşme masasına yetkili sendika olarak oturdu. Taraflar karşılıklı olarak müzakereleri sonuna kadar barış içinde götürerek günün şartlarına uygun bir toplu iş sözleşmesini imzalamışlardı. 
Aklın yolu : Özgürlük demokrasi ve adalet

10 Şubat 2016 Çarşamba

EMEK HAYATINDA OLUŞAN TATLI HEYECAN: DİSK KURULUYOR

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu13 Şubat 1967 Tarihinde kuruldu. Sınıf uzlaşmacı sendikacılığa, iki yüzlü sendikal hareket yöneticiliğine karşı olan Türkiye Maden-İş, Lastik-İş, Gıda-İş, Basın-İş ve Zonguldak Maden İşçileri Sendikası yöneticileri bir araya gelerek DİSK'i kurdular.


DİSK kuruluş Genel Kurulu, İstanbul Şafak Sineması salonunda yapıldı. Salondaki coşkuyu, o coşkuyu yaratan genç ve yaşlı delegelerin heyecanları görülmeye değerdi. 

Türkiye'de ilk defa isminin başında devrimci kelimesi olan bir işçi kuruluşu hayata geçti.
Kemal Türkler, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, İbrahim Güzelce ve Mehmet Alpdündar'ın, sendikalarını temsilen imzaladıkları DİSK ana tüzüğü, ilgili makamlara verildi.


DİSK sınıf ve kitle sendikacılığının örneklerini başarı ile sergiledi. Tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesini hayata geçirerek kısa zamanda beşyüzbini aşan üye sayılarına erişti. Türk Sendikacılığının yüz akı olarak çalışmasını sürdürürken, hemen her iş kolunda, kene gibi işçilerin yakasına yapışan sarı ve uzlaşmacı sendikalar ve onların yöneticilerine korkulu günler yaşattı.

Kapalı kapılar ardında, işçilerden habersiz imzalanan toplu iş sözleşme dönemleri son bulmaya başladı.

Toplu sözleşme müzakere masalarında, işveren ve vekillerinin karşısında, işçiler tarafından demokratik biçimde seçilen işyeri sendika temsilcileri de yerlerini almaya başladı.

Çalışma süresi, koşulları, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi konularda işçiler de söz sahibi olmaya, toplu sözleşme teklifinin hazırlanmasında ve müzakereler sırasında görüşlerini özgürce dile getirmeye başladılar.

DİSK'in kuruluşu o tarihlerde başlı başına büyük bir olay oldu. Kuruluş sonrası sendikal hareketler işçi ve emekçiler lehine yön değiştirmeye başladı. Ülkemize, çalışma hayatımıza kazandırdıkları kısaca anlatılacak gibi değildir. Çünkü Disk,13 Şubat 1967 günü, Türkiye iş ve emek hayatına kocaman bir kilometre taşı olarak dikildi. 

Gerçek ve devrimci sendikacılığın saygı duyulan bir sendikal örgütü olarak üzerine düşen görevlerini başarı ile yerine getirmeye çalıştı. Bu başarılı çalışmalar kolay olmadı. Karşısındaki sermaye güçlerine, onların dalkavuk işbirlikçilerine ve bunların siyasi uzantılarına karşı çok başarılı demokratik mücadeleler verdi.

Sarı ve sınıf uzlaşmacı sendika yöneticilerinin rahatlarını kaçırdı. İşçi ve emekçilerin gönlünü kazandı. Devrimci sendikacılık gerçeğini gösterdi. Sınıf ve kitle sendikal çalışmanın, sendikal harekette tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesinin ne olduğunu ve bu konudaki kazanımların işçi ve emek dünyasına olumlu yansımasının önünü açtı.

Sendikal örgütlenme ve diğer çalışmalarında gerçekçilik ilkesini hayata geçirerek üye sayısını kısa zamanda beşyüzbinlere taşıdı.

Ne yazık ki 12 Eylül Faşist Darbe Yöneticileri DİSK ve üyesi sendikaları kapattı. DİSK ve üye sendikaların yöneticilerini ve işyerlerindeki bilinçli üye ve temsilcileri tutukladı. Yıllarca tutuklu bu insanların mahkemeleri uzatıldıkça uzatıldı. Sonunda yıllarca tutuklu kalan yönetici ve üyeler beraat ettiler.

Günümüzde işçi sendikaları konfederasyonlarının durumunu gözetliyoruz.
Önündeki yasaklar ve engellere rağmen, örgütlenmesini hızlandırmaya çalışan, yaptığı çeşitli demokratik eylemlerle çalışma hayatına önemli katkılar sağlamaya çalışan  bir DİSK görüyoruz.

BAŞARILAR DİSK...

İYİ Kİ VARSIN...

              DİSK kurucuları soldan, Kemal Nebioğlu, Mehmet Alpdündar, Rıza Kuas, Kemal Türkler, İbrahim Güzelce

12 Aralık 2015 Cumartesi

TÜRKİYE MADEN- İŞ SENDİKA HEYETİ JAPONYA'DA

 ULUSLARARASI METAL İŞÇİLERİ FEDERASYONU ( İMF )

Merkezi İsviçre'nin Cenevre şehrinde bulunan, Uluslararası Metal İşçileri Federasyonunun Merkez Komite Toplantısı, 8-9 Ekim 1975 tarihinde Tokyo'da  yapıldı.
Bu toplantıya Federasyon Merkez Karar Komitesi üyesi T.Maden - İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, Genel Başkan vekili ve Toplu Sözleşme Daire Başkanı olarak ben ve sendika dış ilişkiler dairesi müdürü Sina Pamukçu ile birlikte katıldık.

Dünyanın her tarafındaki metal işçileri sendika üyesinin yöneticileri katılmıştı.
Toplantının ilk gününde, ülkemizi temsilen, Türkiye Maden-İş Sendikası adına, Genel Başkan Kemal Türkler bir konuşma yaptı.

Konuşmasının önemli bir bölümünde, dünyada meydana gelen ekonomik bunalımlar ve işçi sorunlarının çözüm yollarını anlattı. Daha sonra Türkler, Türkiye'deki sendikal hareketler , toplumsal ve güncel gelişmeler hakkında bilgiler verdi.

Türkiye'den sadece T.Maden-İş Sendikasının üye olduğu Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (İMF), demokratik ülkelerdeki metal işçilerinin hak ve menfaatlerinin ortak ve özgür savunulabilmesi nedeni ile kurulmuştur. Toplantı üç gün devam etti, çeşitli konularda önemli kararlar alındı.


Toplantı sonrası, bir çelik fabrikasındaki üretim çeşitliliği ve iş güvenliği konularında incelemelerde bulunduk. İşletme yetkilileri ABD den aldıkları hurdayı, Japonya'ya getirip çeşitli işlemlerden geçirdikten sonra çelik haline getirerek, ABD'ye ABD çeliğinden daha ucuza sattıklarını anlattılar.
Çelik üretimi ve metalurji dalında Japonya'nın bir hayli ileri mesafelerde olduklarını gözlemlemiştik.

Döküm sırasında uzay elbiseleri gibi giyinmiş işçilerin, döküm potasına oldukça yaklaştıklarını gözlemledik. Bu kadar yaklaşmanın işçilere zarar verip vermediklerini sorduğumuzda, onların robot olduklarını ve bu duruma uyumlu yapıldıkları anlatıldı.

İşsizlik durumu hakkında sohbet ederken yetkililer, Japonya'da işsizliğin olmadığını bu durumun imparator tarafından günah sayıldığını belirttiler.
Özellikle ağır sanayi işletmelerinde dört vardiya çalışması yapıldığını, bir de ara vardiyasının bulunduğunu gözlemledik.
Bu çalışma şekli ile işçilerin günde altı saat çalıştıklarını, dolayısı ile üretimde daha fazla sayıda işçinin istihdam edildiğini görmüş olduk.

O yıllarda, RENAULT, FİAT(TOFAŞ), ANADOL (OTOSAN) otomobil fabrikalarında çalışan işçiler, T.MADEN-İŞ (sendikamız) üyesi idiler.

TOYOTA Fabrikasındaki çalışma koşulları ve üretim durumunu görmek istemiştim.
Tercümanlığımızı sevgili Sina Pamukçu yapıyordu.
Japon sendikacılar, Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu yetkilileriyle görüştüler ve bizim için bir program hazırladılar.
Fabrikayı iki saat kadar dolaştık.
Çalışma koşulları, haftalık çalışma süreleri, üretim bantları ve iş güvenliği konularını incelemeye çalıştım. Sendika ofisinde ise yetkililerden işçi ücretleri ve diğer sosyal haklar konularında bilgiler aldım. Dikkatimi çeken en önemli olay, o tarihte (1975) otomobil imalatında kaynak işlerinin robotlar tarafından yapılmasıydı.

Çalışma koşulları, istihdam ve çalışma süreleri ile vardiya kuruluşları bilgileri, Toplu Sözleşme Dairesi Başkanlığım sırasında çok işime yarayacaktı...
Özellikle de toplu sözleşme müzakerelerinde, Turgut ÖZALve MESS'e karşı...


6 Ağustos 2015 Perşembe

KOÇ GRUBU ZORDA

PİYASADAKİ BEYAZ EŞYA

Aziz Nesin'in, Vatan Gazetesinde yazdığı makalede (03 Aralık 1977) Kemal Türkler'i grevler nedeniyle acımasız biçimde suçluyor, grevlerin Vehbi Koç'un işine geldiğini anlatıyordu.

Aziz Nesin'in söylemiyle, Vehbi Koç'un, özellikle beyaz eşyadaki imalât stok depoları, dolup dolup taşmaktaydı!

Durum gerçekten öyle miydi?

Arçelik marka buz dolabı, çamaşır makinesi ve televizyon piyasada bol miktarda var mıydı?

Arçelik'in, İstanbul ve Eskişehir de kurulu fabrikalarındaki beyaz eşya üretimi grev nedeniyle tamamen durmuştu. Toplu sözleşme yürürlük tarihleri değişik zamanları kapsadığı için, Koç Holdink'in, dolayısı ile Arçelik'in en önemli rakibi, Jak Kamhi PROFİLO, AEG ve TELRA televizyon üretimine Çerkezköy'de ki fabrikalarında devam ediyordu.

Yine Silahtarağa'da kurulu Estaş Fabrikası, Philips marka buzdolabını, başka bir fabrika Cihan komandit Ortaklığı Grundig marka TV üretip piyasaya sunuyordu. Levent'te Türk Phılıps fabrikası ise televizyon üretiminde ilk sıralardaki yerini korumaya devam ediyordu. Shuplorenz Fabrikası ise Beşiktaş'ta Nordmende marka Televizyon üretimini had safhaya çıkarmıştı. Yine, aynı bölgede kurulu VE-GA  ve Bomonti Bölgesinde kurulu KONDOR radyo fabrikalari radyo üretimlerinin yanında televizyon üretmeye de başlıyorlardı.

Dolayısı ile Koç Grubu bu üretim dalında piyasayı rakiplerine kaptırmak üzereydi. Bu yüzden toplu sözleşmeyi bir an önce imzalamak istiyordu, ama her defasında karşılarına üyesi bulundukları MESS çıkıyor ve engelliyordu.

MESS, (işveren) yönetiminin amacı, asla günü kurtarmak ve grevlerin sonlandırılması isteği değil, geleceğe yönelikti...

MADEN - İŞ, işyerleri ile tek tek toplu iş sözleşmesi yaptığı zaman, çok başarılı olmuş, işçilerin ekonomik haklarında, ücret, ikramiye, sosyal haklar, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi konularda çok ileri haklar elde etmeye başlamıştı.

MESS  yöneticilerinin akıllarında ise sözleşmelerin yürürlük tarihlerinin aynı zamana getirilmesi yatıyordu. Böylece, hem grevlerde ve hemde olası bir lokavtta daha güçlü olacaklardı. 

GRUP SÖZLEŞMELERİ

MESS  işyerlerinin toplu sözleşme yürürlük sürelerinin aynı tarihe getirilmesini şart koşuyor, "GRUP SÖZLEŞMESİ" olarak dillendiriyordu. İşte bunu sağlarlarsa, MADEN-İŞ'in karşısına Çin Seddi gibi bir duvar dikmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Bu grevlerin, MESS yönetiminin elini güçlendireceğini kararlaştırdılar, grevlerin uzamasından yana işverenlere baskı uyguluyorlardı... 

Biz ise, sayıları yüze yaklaşan işyeri toplu sözleşmesinin yürürlük tarihlerinin aynı olmasını stratejik açıdan sendika ve üyelerimiz aleyhine gelişeceğini biliyor ve kabul edilemez olduğunu belirtiyorduk. Bu konu kendi aramızda "kırmızı çizgimiz" olmuştu...

Grevlerin uzaması ya da uzatılmasının her zaman, bu gün ve gelecekte de işverenlerin yararına olacağı ilkesi körüklenmeye başlanıyordu. 
Bu baskıyı uygulayanların başında, MESS işveren sendikasının danışmanlığını yapan,1980 faşist darbesinden sonra Kenan Evren'in önce başbakan yardımcılığı, sonra başbakanlığını, daha sonra da Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığını yapan ve "ben zengini severim" diyen Turgut Özal geliyordu.

Yani bu grevlerin asıl sebebi sadece, ekonomik nedenler değildi...

Sayın Aziz Nesin elbette saygı duyulacak büyük bir yazardır. Değerli bir gazeteci, bir düşün adamı iyi bir aydın  olduğundan asla şüphem yoktur. 

Kendisi zaman, zaman "hatamı hatırlatanlardan özür dilerim" demektedir. Anlaşılıyor ki Aziz Nesin'in yazdığı yazıya karşı oluşan süreci, Maden İş ve DİSK yöneticileri olarak iyi yönetemedik. 
Sadece Aziz Nesin'i değil, kamu oyunu da bilgilendirmekte eksikliğimizin olduğu bir gerçek. 

DİSK ve DİSK'in lokomotif sendikası MADEN-İŞ üst yönetiminin çoğunluğu, uzun süreden beri sendikal çalışmayı ikinci plana ötelemeyi hedefleyerek daha çok mensubu oldukları siyasi yapılanmayı konfederasyon ve sendikalarda güçlendirmeye çalışıyorlardı. 
Zaten bir süreden beri, DİSK üyesi önemli sendika yöneticileri(GENEL-İŞ, LASTİK-İŞ,GIDA-İŞ) ile, DİSK yöneticileri arasındaki siyasi görüş farklılığı ve bundan kaynaklanan ikilik en üst boyutlara ulaşmıştı.

Bazı gazeteci, şair, yazar, MADEN-İŞ'in sahibi olduğu Politika Gazetesinde konu hakkında Maden-İş'i savunmaya çalışmışlar, Aziz Nesin'in deyimi ile kendisine "saldırmışlar".

Aziz Nesin "Oyak Haber Bültenindeki bir yazıyı, Kasım 1977 tarihli bültenin dördüncü sayfasında ki haberi aynen buraya aktarıyorum" diyerek, artı üretim stoklarının devam ettiğini belirtiyor.
Yazı aynen şöyle diyerek "BÜYÜK GREV" kitabının 389. sayfasında yer alan Asım Bezirci'ye cevap vererek şu şekilde devam ediyordu.

ORDU PAZARLARI MAĞAZALARINA TV VE BUZ DOLABI GELMEYE BAŞLADI

Aziz Nesin,"Enerji darlığı nedeniyle ve bazı fabrikalarda uygulanan grevler sonucu olarak düne kadar piyasalarda  bulunamayan TV cihazlarından bir parti sağlanmış ve bazı Ordu Pazarları mağazalarına dağıtılmıştır. Bu kez yeni bir parti TV cihazı, yılbaşına kadar tüm mağazalara dağıtılmış olacaktır."

Oyak Haber bültenindeki bu yazıyı kanıt göstererek, Koç Holding depolarında ki stokların hala eritilemediğini ima ediyor ve Asım Bezirci'ye "Ne diyorsun bu belgeye Asım Bezirci? Halâ söyleyecek bir sözün var mı?" Diyordu...
Bu bir belge miydi?

Kuruluşların propoganda niteliğindeki bir yazısı belge sayılır mıydı?

Hem Aziz Nesin, hemde Asım Bezirci'nin yazılarına, eleştiri ve cevaplarına bir söz söyleyemem. Ancak tarihe mal olacak bazı konuların eksik kalmamaları düşüncesi ile bu konularda da bildiklerimi söylemek isterim.

Aynı dalda üretim yapan  ve grevde olmayan fabrika ürünleri, yani başka marka televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi ürünler piyasada hiç eksik olmadı.

MESS, MADEN İŞ'LE BAŞA ÇIKMA YOLUNUN, GRUP SÖZLEŞMELERİNDEN GEÇTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR

Profilo ve diğer beyaz eşya  üreticilerinin mallarının piyasada bol miktarda olması, bu daldaki pazar payı Koç Grubu aleyhine gelişmekte idi...

Gebze Arçelik ile Eskişehir Arçelik fabrikalarındaki grevlerin bitirilmesi için KOÇ uzmanları, özellikle Tuğrul Kutadgobilik çok büyük bir çaba sarf etmekteydi. Elbette Tuğrul Kutadgolik'i bu konunun çözümü için yetkilendiren KOÇ patronlarıydı. Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, ücret zamları, ikramiye ve tüm sosyal haklar konusunda anlaşma sağlanıyor, sendikanın tekliflerinin tamamı işverence kabul ediliyordu. Ancak tek itirazları toplu sözleşmenin yürürlük tarihiydi.

GREVLER ÇÖZÜLMÜYOR

T. Maden-İş Sendikası ve üyelerinin direncini işveren ve onların intikamcı örgütü MESS
kıramıyordu. MESS toplantılarında,Turgut Özal tarafından işverenlere,"bu iş uzun sürmez, bu kadar büyük bir grev ve lokavta sendika da işçiler de dayanamaz" diyerek işverenleri oyalama taktiği hala sonuç vermemişti. İşçilerin sendikalarına besledikleri güven duygusu, 
çeşitli zorluklara rağmen dirençlerini daha da artırıyordu.

1977 yılındaki grevlerin, MESS'in ve Turgut Özal'ın oyalamalarına rağmen çözülemeyeceği gerçeğini anlayan Koç Grubu, anlaşma yollarını aramaya başladı. Özellikle beyaz eşya üretiminde çok önemli bir yer tutan Arçelik fabrikalarındaki grevler, Koç Grubunu, piyasa etkilenmeleri yüzünden oldukça rahatsız etmekteydi.

İşverenin toplu sözleşme görüşmeleri yönündeki isteği üzerine, Eskişehir T. Maden- İş Bölge Temsilciliğinde toplanıldı. Sendikayı temsilen, toplu sözleşme daire başkanı olarak ben ve Bölge Temsilcimiz Dursun Sabur ve toplu sözleşme uzmanı, işvereni temsilen ise Tuğrul Kutadgobilik ve MESS uzmanı Av.Oytun Atauz katıldı. Gece geç saatlere kadar görüşmeler devam etti.Toplu sözleşme müzakerelerinde tüm tekliflerimiz, işveren tarafından kabul ediliyor, sadece toplu sözleşme yürürlük maddesi kalıyordu. 

Görüşmeler esnasında MESS uzmanı, sık, sık dışarı çıkıyor, bir süre sonra toplantıya tekrar katılıyordu. Anlaşılan dışarıya çıkan MESS uzmanı, toplantının gidişatı konusunda MESS yetkililerine( Turgut Özal)bilgi aktarıyordu. 
Bizce, işverenin, ücret zamları, mali konular ve sosyal hakları kapsayan tekliflerimizin tamamının kabul edilmesi önemliydi, belki de işverenin toplu sözleşmenin imzalanmasına yönelik bir işaretti. 
Anlaşma sağlanamadı, işveren tarafının teklifi üzerine, ertesi gün toplanmak üzere toplantı sonlandırıldı.