30 Mayıs 2015 Cumartesi

DELİ PETRO VE YAZLIK SARAYI

KIZIL MEYDAN MOSKOVA

1978 Yılında Sovyet Sendikalarının daveti üzerine DİSK ve üye sendikalardan oluşan bir heyet olarak gittiğimiz Rusya'da (SSCB) incelemelerimize devam ediyoruz...
Her yıl, 1 Mayıs ve diğer büyük törenlerin yapıldığı Kızıl Meydan'da dolaştık. Dünyanın en büyük meydanlarından biri olan burada, 1917 Deviminin lideri Lenin'in mozolesi (anıt mezar) bulunuyor. Özel izinle mozolenin içine girdik. Yatağının içerisinde tahnit edilmiş (bozulmaması için ilaçlanmış) vaziyette, uyuyor gibiydi Lenin.

DELİ PETRO'NUN YAZLIK SARAYI

Osmanlıların deli, Rusların ise Büyük Petro dedikleri Rus Çarının Leningrad'da yaptırdığı yazlık sarayını gezdik.
1714-1725 yılları arasında 1. Peter (Petro)tarafından yazlık için yaptırılmış, deniz kenarına kurulan büyük bir yapı, muhteşem bir saray...

Şahane bir bahçe içinde altın renginde onlarca heykel bulunuyor. Bu heykellerin bulunduğu alanda çeşitli biçim ve şekillerde fıskiye oyunlarının sergilendiğini gözlemledik.
Oyunlarda, fıskiyelerden fışkıran sular, çok sayıda altın rengindeki 
heykellerin üzerinde ayrı ayrı, birer ışık demeti oluşturuyordu.

LENİNGRAD METROSU VE KREMLİN
O zamanki adıyla Leningrad’da, 1946 yılında yapımına başlanan ve 1955 yılında açılışının yapıldığı belirtilen Leningrad (Sn. Petersburg) metrosunu gördük. Metro yolculuğu yaptık, o tarihteki metro seyahatinin bedeli 1 kapik'ti yani bizim paramıza göre 5 kuruştu.

Rusça'da kale anlamına gelen Kremlin Sarayını gezdik. Moskova'da ki sarayın devrim öncesi Rus çarlarının ikametgâhları olduğunu bildirdiler.
Kremlin Sarayının içinde uzun bir yürüyüş yaparak Müze bölümüne girdik. Osmanlı padişahlarının, Rus Çarlarına gönderdikleri değer biçilemeyecek derecedeki muhteşem hediyeleri gördük..

Kremlin sarayı, devrim sonrası ve bu gün de, adeta Rusya'nın simgesi haline gelmiş çok önemli bir yapı durumunda...
Yüksek duvarlar içindeki saray bahçesinde, çok sayıda kilisenin varlığı bize enteresan gelmişti. Rus çarlarının mezarlarının bu kiliselerin içlerinde bulunduğu anlatıldı.
Kremlin Sarayı da, Topkapı Sarayı gibi, bir günde gezilemeyecek kadar büyük bir yapılar topluluğu...

OLEG BLOHIN

Sovyetler Birliğinin en başarılı 11 numaralı futbol forvet oyuncusu Blohin'in de yer aldığı, Dinamo Kiev ile Dinamo Moskova arasında oynanan ve Kievin galibiyeti ile sonlanan futbol maçını seyrettik.  Blohin 1972, 1973, 1974, 1975, 1977 yıllarında gol kralı olmuştu.
Ünlü oyuncu bu maçta da rakip takıma bir gol atmıştı.

ÇELİK FABRİKASINA ZİYARET

1975 Yılında Kemal Türkler'le birlikte Japonya'da yapılan, Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu, Merkez Yönetim Kurulu toplantısına katılmış, toplantı sonrası, büyük bir çelik fabrikasında incelemelerde bulunmuştuk. Ayrıca, Toyota otomobil fabrikasını da ziyaret ederek üretim ve çalışma koşulları hakkında önemli bilgilere ulaşmıştık..

Japonya'da harika bir teknolojinin varlığı ile üretim yapıldığını, işçi sağlığı ve iş güvenliğine verilen önemi gördük, Bu yıllarda Japonların ABD'den hurda satın aldıklarını, hurdayı çelik haline dönüştürüp, ABD de üretilen çelikten daha ucuza sattıklarını dinlemiştik.

1976 Yılında ise üyesi bulunduğumuz ve merkezi İsviçre'de bulunan Uluslararası Metal İşçileri Federasyonunun, ABD'nin kuruluşunun ikiyüzüncü yıl dönümü nedeni ile Pittsburgh şehrinde yaptığı Merkez Yönetim Kurulu Toplantısına MADEN-İŞ Sendikası adına delege olarak ben  katılmıştım.

Toplantı sonrası, çelik fabrikası ve Detroitteki Ford otomobil fabrikasında incelemelerde bulundum. Çalışma koşulları, üretim, özellikle iş güvenliği ve  işçi sağlığı konularındaki çalışmaların çok ileri boyutlarda olduğunu gördüm.

Bursa'da kurulu Renault ve Tofaş Fabrikaları ile Ereğli Demir Çelik Fabrikasında sendikamız T.Maden-İş Sendikası yetkili olduğu için, toplu sözleşme dairesi başkanı olarak buraları görmüş ve çeşitli açılardan kıyaslamıştım.

Bu defa da SSCB'de çelik fabrikasını görmeyi düşünmüş ve yetkililerden bir metal veya çelik üreten bir fabrika görmeyi rica etmiştim. 
Kaliteli jırh çeliği (mavi çelik) üreten bir fabrikayı gezdik, üretim, işçi sağlığı ve iş güvenliği ve sair konularda bilgi aldık. Bir çok makine ve ekipmanların üzerinde DDR bizim söylemimizle "Doğu Almanya'' etiketi görmüştüm.


27 Mayıs 2015 Çarşamba

MOSKOVA NAZIM HİKMET VE HEKİMOĞLU

1978 RUSYA"SSCB"

1978 Yılında, Sovyet Sendikalar Birliği'nin daveti üzerine, ayrı tarihlerde DİSK ve üye sendikaların yöneticileri olarak, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne iki ayrı ziyarette bulunuldu.
Başta Moskova ve o zaman ki adıyla Leningrad (St. Petersburg) olmak üzere çeşitli şehir ve cumhuriyetlerde inceleme ve görüşmeler de bulunduk.

Azerbaycan Cumhuriyeti'nin başkenti Bakü'de görüşmelerimizi sürdürdük. Hazar Denizi kıyısında
bulunan büyük bir petrol rafinerisi ve orada çalışanlarla ücret ve çalışma koşulları dahil bir çok konuyu görüştük.
Usta başı durumundaki şahısla görüşmemizde, arkadaşları Brejinev'le aynı miktarda maaş alıyor demişlerdi.

ANATOLIA'NIN HİKAYESİ
Bakü Üniversitesini ziyaret ettik, Profesör ve dekan ile görüşmelerde bulunduk. Anatolya ismindeki tarih profesörü bize isminin hikayesini şöyle anlatmıştı. "Babam Ankara'da Sovyet Büyük Elçiliğinde çalışırken doğmuşum. Bir vesile ile doğumumdan Atatürk'ün haber'i olmuş. Atatürk sizce de uygun olursa bu kızın adı Anadolu olsun demiş. Bizimkiler de Anadoluyu hatırlatsın diye adımı Anatolya koymuşlar" diye gururla anlatmıştı.

1978 Mayıs ayında yaptığımız Azerbaycan gezimizde, başta tarım kooperatifleri olmak üzere çeşitli üretim merkezlerini gezdik. Azerbaycan'da solhoz denilen kooperatiflerin devlet mülkiyetindeki üretim işletmeleri olduğunu, işçilerin buralarda ücretli çalıştıklarını gördük.

FİYATLARI ÇALIŞANLAR BELİRLİYOR

Baltık denizi kıyısında bulunan Letonya Cumhuriyetini ziyaret ettik. Başkenti Riga'yı gezdik. Letonya'da kooperatiflerin devlete ait olmadığını, kolhoz denilen üretim kooperatiflerinde, ortakların kendilerinin bizzat çalıştıklarını,  üretime ilişkin projeleri kendilerinin yaptıklarını, ürettiklerinin fiyatını kendilerinin belirlediklerini öğrendik.
Solhozlardaki uygulamaya göre kolhoz kooperatiflerinin daha karlı olduğunu ve daha çok  kazandıklarını anlattılar.

Bir etlik hayvan üretim kolhozunu görmeye gittiğimizde, büyük baş hayvanların ahırlarına hijyen nedeni ile girmedik, kameralar vasıtası ile ekrandan izledik.
Cumhuriyet yönetim merkezini ziyaret ettik. Yerel yöneticilerle görüşmeler yaptık. Letonya çocuk folklor ekibinin şahane gösterisini zevkle seyrettik. Yerel yöneticilerden biri "kızlarımız ilk defa Türk erkeği görüyor" şeklindeki konuşması, çoğumuzun yüzünde tebessümler oluşturmuştu.

BEYAZ GECELER

Leningrad' da beyaz geceleri yaşadık...
Dostoyevski'yi andık...
Neva nehri kenarında Auora zırhlısının demirlemiş olduğunu, onunda müzeye dönüştürüldüğünü gördük ve içinde dolaştık..
Müze yetkililerinden 1917 devrimi hakkında ki bilgileri ve bu devrimin ilk ateşlemesini yapan Aurora kruvazörünün gösterdiği kahramanlıkları ve Sovyet devriminin oluşmasına katkılarını dinledik.

NAZIM HİKMET MEŞHURLAR "NOVODEVİÇİ" MEZARLIĞINDA YATIYOR

Nazım'a saygı Moskova

Moskova'ya gelip de Nazım'ın mezarını ziyaret etmemek, saygı duruşunda bulunmamak olur mu?
Kemal Sülker'in organizasyonuyla, topluca büyük Şairin yattığı "Meşhurlar Mezarlığına" gittik.
Yanında çınar ağacı, başucunda granit bir taşa kendi slüetinin oyularak dikildiği mezarını ziyaret ettik saygıda bulunduk.

Hüseyin Ekinci olarak ayrıca, büyük şair Nazım'a saygıda bulunmayı da kendime görev saydım.

KADİR İNANIR ve HEKİMOĞLU

Uzun sayılabilecek bir inceleme ve görgü seyahatinden sonra dönüş için, SSCB Hava Yolları Aeroflot'a ait bir uçağa bindik. Uçakta, 1 Mayıs ve işçi marşları, şarkı ve türküler söylenmeye başlandı.
Kadir İnanır'da uçaktaymış, söylediğimiz marşlara iştirak ettiğini gördük. Söylediğimiz bir çok şarkı ve türküye iştirak ediyordu. Hekimoğlu Türküsünü de çok güzel seslendirmişti.

Sohbet sırasında, Türkan Şoray'la birlikte, "Moskova film festivali" için gelmişler. Önemli bir iş nedeniyle erken dönmek zorunda olduğunu, Türkan Şoray'ın daha sonra geleceğini belirtmişti.

 Sonraki yazı; DELİ PETRO VE YAZLIK SARAYI


18 Mayıs 2015 Pazartesi

YILMAYAN DEVRİMCİ

CELAL ALÇINKAYA

18 Mayıs 2014 Tarihinde Celal Alçınkaya'yı kaybettik. O'nu, çok sevdiği, Bolu Yeniçağa ilçesindeki, eşinin köyünde toprağa verilmek üzere İstanbul'dan uğurladık.

1962 Yılında tanıdım Alçınkaya'yı.
Kağıthane'de kurulu Rabak Elektrolitik Bakır Fabrikasında birlikte çalıştık. Ben, (göztaşı ) bakır sülfat imalathanesinde çalışıyordum. Celal Alçınkaya ise fabrikanın en önemli maddesi olan sülfirik asit taşıyan tankerin şoförü olarak görev yapıyordu. 
1964 yılında ben şube gençlik kolları başkanlığına seçilmiştim. Sevgili Alçınkaya işyeri sendika baştemsilciliği görevine seçildi.

Hüseyin Ekinci toplu sözleşme imza töreninde konuşuyor Sağdan 2. Bahri Ersöz (MESS Başkanı .
1965 yılında yapılan Silahtarağa Merkez Şubesi Genel kurulunda, şube başkanlığına seçildim. Aynı genel kurulda, Alçınkaya ise şube yönetim kurulu  üyeliğine seçilmişti.

1967 yılına kadar, ben profesyonel şube başkanı olarak , Alçınkaya ise amatör yönetim kurulu üyesi olarak, sendikal görevleri yapmaya 
birlikte devam ettik.
 ŞUBELER BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ OLDU

1967 Yılında Türkiye Maden-İş Sendikası genel kurulunda, tüzük değişikliği yapıldı. Bölge Temsilcilikleri kuruldu, Silahtarağa Şubesi ile Şişli Şubeleri, 6. Bölge Temsilciliği adı altında birleştirildi.
Yapılan Bölge Temsilciliği Genel Kurulunda seçimi, diğer aday İlyas Kabil'e karşı açık ara farkla ben kazanmıştım.

SARI SENDİKALAR KOVULUYOR

Altıncı  Bölge Temsilciliği zamanımda, Kavel Kablo Fabrikasını MADEN-İŞ çatısı altında tekrar örgütledim.                                                                                                                                             İstinye'de kurulu Kavel Kablo Fabrikası işçileri, 1968 Yılında yaptıkları başarılı 2. direnişleri ile, SARI ÇELİK - İŞ sendikasını kovarak Maden-İş bünyesine yeniden katıldılar.
Sarı Sendikaların karargah kurdukları Silahtarağa'da, Türk Demir Döküm Fabrikasında çalışan 2500 işçi, yaptığımız gece gündüz çalışmaları sonucunda 1969 yılında yaptıkları şanlı direnişleri ile sarı sendikayı kovarak MADEN-İŞ Sendikasında örgütlendiler. 

Aynı bölgede kurulu 600 işçinin çalıştığı Elektrometal Fabrikası işçileri de, MADEN-İŞ çatısı altında sınıf ve kitle sendikacılığı mücadelesini yürütmek üzere, sınıfdaşları ile bütünleşerek SARI SENDİKA  ÇELİK İŞİ kovarak MADEN-İŞ içerisinde yerlerini aldılar.

Sungurlar Kazan Fabrikası işçileri ise MADEN - İŞ'E geçmek ve sarı sendikayı kovmak için, çalıştıkları her iki fabrikada da direniş başlattılar ve başardılar,

Tüm bu örgütlenmeler sırasında,  yapılan direniş ve işgallerde, Alçınkaya kimi zaman, Rabak işyeri baştemsilcisi, kimi zaman yönetim kurulu üyesi olarak görevler üslendi. Sendikal mücadele hamuru ile yoğruldu. Üstlendiği görevleri amatörce hakkıyla yerine getirdi.

1962 yılında tanıdığım Celal Alçınkaya'nın, önce, çok iyi bir insan olduğunu belirtmem gerekir.
Halk tabiri olarak söylersem "adam gibi adamdı, eline beline diline sahip" olarak yaşadı.

Yedi yıl şube başkanı ve 6. Bölge Temsilcisi (Bölge Başkanı) olarak görev yaptığım dönemi geride bırakarak, 1972 yılında askere gitmem gerekiyordu. Genel Başkan Kemal Türkler'in önerisi ile Altıncı Bölgeyi ikiye ayırdık. İki bölge olarak düzenledik.

Eyüp, Silahtarağa, Alibeyköy ve Haliç'in her iki yakasındaki fabrikaları kapsayan bölgeyi  14. Bölge olarak kurduk. Bölge Temsilcisi olarak, Rabak Fabrikası işyeri baştemsilcisi Celal Alçınkaya görevlendirildi.

1977 EYLÜL Ayında yapılan 22. Genel Kurula kadar bölge temsilciliği devam eden Alçınkaya, işbaşına gelen yeni yönetim tarafından işten çıkarıldı. Sendikal mücadelenin ve çok sevdiği MADEN-İŞ Sendikasının dışına itildi.

Celal Alçınkaya devrimci idi, sosyalist değildi, ancak sol anlayışlara kapalı da değildi. Devrimci sendikal hareket içinde olan sendikal yapının bildiği gibi, T. Maden İş Sendikasında görev alan yeni yönetimin, benimsedikleri siyasi ideoloji ve (siyasi anlayışları), devrimci sendikal yönetim anlayışının önüne geçti. 

Bu düşünce ile uyguladıkları sendikal faaliyet, DİSK bünyesinde de büyük hasarlara neden oldu. MADEN - İŞ ve DİSK içindeki devrimci ve sol düşüncede olan hemen herkesin bu gidişten rahatsızlık duyduğu bir gerçekti. O zamanlarda, Türk Ceza Kanununda *141 ve 142 maddeler bulunuyordu. 141 ve 142. maddeler nedeni ile "illegal" kuruluş mensubu yöneticiler açıkça eleştirilemedi. Bu durum ise sendikal alt yapıları yetersiz, siyasi çalışmalarda bağımlı olan kadroların işine geldi! Yanlışlıklar, genel kurul ve toplantılarda devrimci sendikal kamuoyu ve devrimci sendikal kadrolarına tam olarak anlatılamadı.

Sadece kendi aralarında yanlışlarını dile getirdiler!..

Sendikal kadrolarda bulunan "uzmanların" ideoloji, düşünce ve uygulamaları zaten sendikal birikim ve deneyimleri sınırlı olan yöneticilerin anlayışlarının önüne geçti. "DGM, UDC, 1 MAYIS 1977, MESS grevlerinde yapılan hataları, bildikleri halde görmezden geldiler. Sessiz kaldılar, hataları anlayamadılar. Tüm bu durumları örgüte ve örgütün yapısına zarar vermeye devam ettirdiler.

Asla bir özeleştiri de yapmadılar.

Kendi aralarında
birbirlerini suçladılar. 
Suçlamalar, temel direk(!) olarak gördükleri, bir zamanlar toz kondurmadıkları birinin baskılar nedeni ile Yürütme Kurulundaki görevinden istifası ile sonuçlanıyordu.

Sendikal "çalışmada, siyaset, sendikal anlayışın önüne geçmemelidir.
Yanlış bir yoldur bu durum.

Türkiye sendikal hareketi içinde kilometre taşı olarak duran, devrimci bir büyük sendikanın genleriyle oynadılar.
Nitekim genel kurul sonrası çözülmeler başladı. MADEN-İŞ Sendikasının en önemli kalelerinden Türk Demirdöküm, Ereğli Demir Çelik ve Kavel işçileri MADEN - İŞ'ten koptu.

Yeni yönetim, Celal Alçınkay'ayı da sırf kendileri gibi düşünmediğinden işten çıkarıp MADEN -İŞ dışına ittiler.

Ne var ki Abdullah BAŞTÜRK Başkanlığındaki DİSK Yürütme Kurulu, Alçınkaya'yı sahiplendi. O'na Topkapı, Gaziosmanpaşa, Eyüp, Bayrampaşa ve Silahtarağa bölgelerinden sorumlu DİSK Bölge Temsilcisi olarak görev verdi.
DİSK'in 2. Genel Başkanı
Abdullah BAŞTÜRK
DİSK Bölge Temsilcisi olarak  görev almasında benim de küçük bir katkım oldu, ama önemli olan bu değil. 
İşçi sınıfının mücadele şerbetini içen Celal Alçınkaya, sevdiği işte ve çok sevildiği bölgelerde tekrar çalışmaya başlamasıydı.   
Alçınkaya, Kenan Evren ve aynı zihniyetteki takımı tarafından yapılan 1980 faşist darbesine kadar DİSK'TE bu görevini sürdürdü.

Maden-İş yönetimine gelen malum zihniyet, sendikaya omuz veren, gece gündüz, sıcak soğuk yağmur çamur demeden başarılı örgütlenmeler, toplu sözleşmeler yapan bir kısım yönetici, uzman, avukat, temsilci ve organizatörleri de Alçınkaya gibi kendi ideolojilerini benimsmsdikleri nedeniylehaksızlık yaparak işten çıkardılar, tasfiye ettiler.

DİSK Genel Başkanlığını  kaybeden ve MADEN-İŞ Genel Başkanlığını sürdüren, Kemal Türkler'in başkanlığındaki Yürütme Kurulunun, Alçınkaya'nın işine son vermesi oldukça düşündürücüdür...

Celal Alçınkaya çok uzun yıllar maddi bir beklentisi olmadan amatörce sendikaya hizmet etmiş, sendikanın, yeni işyeri örgütlenmelerine emekler vermiştir.
Celal Alçınkaya
Alçınkaya'yı, onun sendikal ahlakı ve çalışmasını çok yakından tanıyor, biliyorum.  Çok uzun yıllar onun şube başkanlığını ve bölge temsilciliğini yaptım. Çok iyi bir sendikacı olup olmadığı, sendikacılık bilgi ve birikimi tartışılabilir. Ancak onun insanlığına, sendikal inanışına, namus ve erdemine kimse ama hiç kimse laf söyleyemez.

Sırf kendi ideolojilerinden olmadığı, kendileri gibi düşünmediği için görevine son verilen ve zor günler yaşayan Alçınkaya, buna rağmen yaşamı boyunca tasfiye edilen birçoğumuz gibi, MADEN-İŞ aleyhinde tek bir kelime etmedi. Genel Başkan Kemal Türkler hakkında bir kez olsun kötü söz söylemedi.
Alçınkaya'nın sendikal mücadele içersinde gösterdiği vefa ve adamlığı her zaman on numaraydı.

Şube başkanlığını, sonra 6. Bölge Temsilciliğini daha sonra da Genel Başkan Vekilliğini yaptığım Alçınkaya,15-16 Haziran Büyük Direnişinin Eyüp, Alibeyköy, Silahtarağa, Kağıthane, Cendere yürüyüş kolu yöneticisiydi. Celal Alçınkaya'nın, ışıklar içinde ve rahat uyuduğunu düşünüyor, onu çok uzun yıllardır tanıyan biri olarak buna inanıyorum. 
Celal Alçınkaya'yı işten çıkararak onu çok sevdiği sendikasından ayrı koyan, işsizliğe hatta açlığa iten bir eski yöneticinin, Alçınkaya hakkında bazı yerlerde olumlu anlatımlar yapmaya kalkışması hiçte inandırıcı gelmiyor. "Bazı şeylerin dönüşü olmaz." 

* (kısaca) 141 ve 142. maddeler, sınıf esaslı örgütlenmeyi ve propagandayı yasaklayarak örgütlenme ve ifade özgürlüğünü ihlal ettikleri gerekçesiyle verilecek cezaları içermektedir.

19 Nisan 2015 Pazar

1 MAYIS 1976 YIĞINSAL KUTLANIYOR

Bir MAYIS İşçi ve Emekçiler Günü, dünya çapında kutlanıyor. Birlik ve  dayanışma günü olarak kutlanan bu bayram aynı zamanda haksızlıklarla mücadele günüdür.

Türkiye'de ilk kez 1923 yılında resmi olarak kutlandı.

22 Mayıs 2009 tarihinde, Emek ve Dayanışma Günü olarak, yasalaştı ve resmi tatil olarak ilan edildi.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLERİNDE İŞÇİLER, FAZLA ÇALIŞTIRILMAYA BAŞKALDIRDILAR.

Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu öncülüğünde işçiler 6 gün, günde 12 saat çalışma uygulamasına başkaldırdılar.  1856 yılında, günde 8 saatten fazla çalışmayacaklarını bildirerek iş bıraktılar. 500 binden fazla işçinin katıldığı büyük bir miting yaptılar.

Ülkemizde 1923 yılında resmi olarak kutlanan 1 Mayıs, 1924 yılında yasaklandı. 1935 yılında  1 Mayıs'a ''Bahar ve Çiçek Bayramı'' adı verildi, Tatil günü olarak (ücretsiz) ilan edildi.


Ülkemizde Bahar ve Çiçek Bayramı olarak ilan edilen bu günde piknik yapan birçok aile, bir araya gelerek birlikte eğlenen arkadaş gurupları, polisler tarafından mimlenirdi. Komünist şüphesi ile her yıl göz altına alınanlar oluyor, mahkemelerde uzun süre yargılanıyorlardı. Birçok işçi yapılan asılsız ihbarlar sonucu işten çıkarılıyordu..

1976 Yılında Disk Kurucu üyesi Türkiye Maden-İş Sendikamızın, Gönen'de yaptığımız (MİTES) MADEN-İŞ Eeğitim Tesislerinde, Genel Yönetim Kurulu toplantımız yapılıyor, uzun yıllar Almanya'da çalışan ve Türkiye'ye dönen 1975 yılında yapılan Genel Kurulunda, DİSK Genel Sekreteri olarak seçtiğimiz İbrahim Güzelce' de aramızda yer alıyordu.

Toplantı aralarında sohbet ederken İbrahim Güzelce yaptığımız sohbetlerde,  Almanya ve Avrupa'da kitlesel olarak yapılan 1 MAYIS toplantı ve mitinglerinden bahsediyor, ülkemizde de artık zamanın geldiğini belirtiyordu.





Üç gün devam eden toplantımızda,Yönetim Kurulu gündemindeki konuları görüşerek gerekli kararları aldı. 1 MAYISIN yığınsal olarak kutlanma konusunda DİSK yönetiminin alacağı karara göre hareket edilmesini karar altına alarak toplantıyı sonlandırdık.

Türkiye'de 1 MAYIS kutlamalarının yığınsal olarak yapılması fikri, böylece filizlenmiş oluyordu.

1976 yılında kitlesel olarak yapılan 1 MAYIS'ta, Disk yöneticilerinin
Taksim 1 MAYIS alanına girişleri görülüyor. *
1976  yılında yapılan 1 MAYIS yürüyüşleri ve Taksim alanındaki yığınsal toplantısı, tam bir ciddiyet ve şenlik içinde geçti, Sendikalar ve üyeleri kendi güvenliklerini başarılı bir şekilde sağladılar.
Sloganlarını özgürce haykırdılar, dövizlerini diledikleri boyutta yazdılar ve gururla taşıdılar.

Çeşitli ideolojideki kuruluşlar ise, yürüyüşlerinde kendi sloganlarını özgürce seslendirdiler, pankart ve dövizlerini özgürce taşıdılar.

Kısaca özetlemek gerekirse, DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) öncülüğünde yapılan 1976 1 MAYIS kitlesel olarak başarılı bir şekilde yapıldı.

1977 Yılında yapılan  gösteriler daha bir yığınsal olarak başladı. Yaklaşık 700.000 insanın katılımı ile gerçekleşti. Gerek toplantı öncesi, gerekse toplantı alanına girişlerde, bazı sıkıntılar yaşandı. Bir kısım örgütlere karşı mesafeli davranılmak istendi.

Bunların sebepleri hakkında çok değişik görüşler sergilendi. Kitaplar, makaleler yazıldı.1 MAYIS öncelikle işçilerin ve kutlamak isteyen herkesindir. Kutlamalara her vatandaş, her meslek örgütü, çeşitli ideolojilerdeki siyasi parti ve örgütlerin katılması engellenmemelidir.

Bu toplantıların dış güvenliği elbette devlet tarafından sağlanmalıdır. 1 MAYIS 1977 de bu böyle olmadı. Toplantı bitimi yaklaşırken topluluğun üzerine ateş açıldı, 37 kişi öldü. Yüzlerce kişi yaralandı.  Devletin bu konudaki zafiyeti hala tartışılmaktadır.

1 MAYIS MEYDANI TAKSİMDİR

1 MAYISIN kitlesel olarak kutlanması Taksime çok yakışıyor.

Yukarıdaki resim soldan sağa: Hakkı Öztürk, Mehmet Karaca, Kemal Türkler, Kemal Nebioğlu, Hüseyin Ekinci, Fehmi Işıklar.

31 Ocak 2015 Cumartesi

PROF. MUAMMER AKSOY ve BÜYÜK İŞÇİ DİRENİŞİ

15-16 Haziran "1970 Büyük İşçi Direnişi" yapıldı.
Başta T.Maden-İş Sendikası üyeleri olmak üzere DİSK üyesi işçiler, 15 Haziran 1970 sabahı işbaşı yapmadı. Sendikal özgürlüklerinin ellerinden alınmasını, devrimci ve gerçek sendikacılığın bitirilmesine yönelik, Demirel iktidarı tarafından çarçabuk çıkarılan yasayı protesto etmek için yürüdüler, yürüdüler...

Bu yürüyüşte yalnız kalmadılar. Türk-İş'e bağlı çok sayıda işçi, yöneticilerinin engellemelerine rağmen Disk üyelerinin yanında oldular, birlikte yürüdüler.

Devrimci gençlik örgütleri, ilerici aydınlar, bir çok yazar, sanatçı bu eylemlerin yanında oldular ve eylemlere destek verdiler.

İstanbul ve Kocaeli'de "Sıkı Yönetim" ilan edildi. Disk ve Maden-İş yürütme kurulu üyeleri ve çok sayıda iş yeri baş temsilcisi tutuklandı. Haklarında sıkı yönetim mahkemesince davalar açıldı.

Davaların seyri ve savunma konularında görüş alışverişi için büyük insan, değerli hukukçu Profesör Muammer Aksoy'la görüşmemiz gerekti.

Kendisinden görüşme talebimiz olduğunda tereddüt etmeden randevu verdi. O zamanki 6. Bölge Temsilcisi olarak, Maden-İş Hukuk Dairesi Müdürü sevgili Av. Alp Selek'le birlikte gittik, 2 saate yakın faydalı bir görüşmemiz oldu.

Mert insan, değerli hukuk profesörü, ne yazık ki namertler tarafından 1990 yılında katledildi. Profesör Muammer Aksoy'u katledilişinin (31 OCAK 1990) yıl dönümünde  saygıyla anıyorum.

T.Maden-İş Sendikası ve üyeleri üzerinde çok büyük emekleri bulunan, mücadele insanı işçi dostu Av. Alp Selek'i de sevgi ile selamlıyorum.

26 Aralık 2014 Cuma

SENDİKAL ÖRGÜTLENME RÜZGAR GİBİDİR

MADEN-İŞ 21. GENEL KURULU VE SENDİKAL HAREKETLERE YANSIMASI

DİSK kurucu üyesi ve metal işkolunun lokomotifi durumunda ki, Türkiye Maden-İş Sendikasının 21. Genel Kurul Toplantısı 10 -13 Eylül 1974 tarihlerinde yapıldı.
İstanbul Belediyesi Meclis Salonunda dört gün devam eden Genel Kurul sonunda, Yönetim ve Yürütme Kurulunda önemli değişiklikler oldu. Yapılan seçimler sonucunda, Yürütme Kuruluna beş yeni üye girdi. Bunlar, bölge temsilciliklerinde başarılı çalışmalar yapmış gençlerden oluşuyordu.

21. Genel Kurul, Maden-İş tarihinde adeta bir dönüm noktası oldu. Yerli ve yabancı konukların katıldığı Genel Kurulda çok önemli kararlar alındı. 

Kemal Türkler’in Genel Başkanlığa tekrar seçildiği Genel Kurul sonrası, Genel Yürütme Kurulu, ilk toplantısında teşkilatlanma başta olmak üzere bir çok konuda yeni ve gerçeklikle örtüşen  kararlara imza attı. Bunların en önemlisi "üyelerin  söz ve karar sahibi olma ilkesi"nin tam olarak yürürlüğe konmasıydı.



Genel Yürütme Kurulu, öncelikle örgütlenme konusunu ele aldı. İşverenlerle işbirliği içinde olan sarı sendikalarla mücadele ve sendikasız iş yerlerinde çalışan metal işçilerinin, Maden-İş çatısı altına girmeleri konusunda yeni planlar hazırladı. 

Araştırma, ücret ve ekonomi dairelerinin başarılı çalışmaları, toplu sözleşme teklif ve taslaklarının her işyerinin çeşitli özelliklerine göre hazırlanması, toplu sözleşme konusuna ileride de değineceğimiz gibi çok olumlu yansıdı. 

Gerçeğe yakın bilgilerle hazırlanan toplu sözleşme teklif ve taslakların tüm işyeri sendika temsilcilerinin katıldığı müzakereler sonunda, görüşülmesi ve başarılı şekilde imzalanması, basın yoluyla kamu oyunda yer alması metal iş kolunda yeni hareketlenmelere yol açtı.

Arçelik işyerinde yapılan toplu iş sözleşmesi ile madenî eşya işkolunda ilk defa sendika üyelerinin yılda üçüncü maaş ikramiye almaları, MESS'in tüm muhalefetine rağmen gerçekleştirildi.



Ereğli Demir Çelik Fabrikaları ile Bursa'da kurulu otomobil fabrikaları işçilerinin, örgütlenme çalışmaları kısa zamanda sonuçlandı. Maden-İş bünyesinde yerlerini aldılar.

8 bin Demir çelik işçisi, sarı sendika zincirlerini kırıp Maden-İş'le bütünleşti. 

Bursa'da kurulu,Tofaş ve Renault işyerlerinde (mahkeme kararları ile) yapılan referandumlarla (gizli oy açık sayım) işçiler, Maden-İş çatısı altında ki yerlerini aldılar. Oto yan sanayi işçileri de otomobil fabrikası işçilerini takip ederek sendikal özgürlüklerinin tadına vardılar. Çok k
ısa zamanda, MADEN-İŞ'İN üye sayısı, seksen binleri aştı.  

Metal İş kolunda faaliyette bulunan, Fehmi Işıklar Başkanlığındaki Çağdaş Metal-İş Sendikası da yaptığı olağanüstü Genel Kurulunda MADEN-İŞ'E katılma kararı aldı. 

Seydişehir Aleminyum Tesisleri ile İskenderun Demir Çelik Fabrikalarında da, örgütlenme çalışmaları hızlı bir şekilde başladı.

Sendikal örgütlenme, rüzgarı arkaya alma gibidir. 
Çığ gibidir... 
Sel gibidir... 
İşçi,  sendikasına inanırsa, yöneticisine güvenirse, yöneticilerinin özverili çalışmasını görürse, tüm baskılar, yıldırmalar, korkutmalar vız gelir ona. 
Sarı sendikayı da, yıldırmaları da, korkutmaları da ezer geçer.

Bu durumları birlikte gördük yaşadık ve yeni işyeri örgütlenmeleri arka arkaya devam etti.
Beko Teknik, Pres-İz, As Elektrot, E.C.A, Gücüm Cıvata, Altaş Ev Aletleri, Ankara Emek, Kayadöküm, Netaş, İmpres, Man, Tasaş, Unika Kablo, İto,Termo, Mutlu Makina işyerlerinde çalışan onbinlerce emekçi çeşitli baskılara rağmen MADEN-İŞ ve dolayısı ile DİSK saflarında ki yerlerini almış oldular. 

Eskişehir, Çerkezköy, Samsun, Artvin, Ankara ve İzmir'de kurulu bir çok işyerlerinde de örgütlenme çalışmaları başarı ile tamamlandı. 

T. MADEN-İŞ Sendikasında oluşan hızlı örgütlenme, DİSK bünyesinde bulunan diğer sendikalarda da görülmeye başladı. 
Kısa zamanda DİSK'İN ÜYE SAYISI 500.000'i aştı.

7 Kasım 2014 Cuma

AVRUPA OTOMOTİV KONFERANSI

Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu 1976 yılında, Avrupa'da çalışan otomotiv işçilerinin çeşitli sorunlarını görüşmek ve bunları karar altına almak için Almanya da dört gün devam eden bir konferans toplamıştı. 1976  yılında yapılan konferans 10, 11, 12 , 13, Mayıs tarihlerinde yapıldı.

T. Maden-iş Genel Başkan Vekili, Şinasi Kaya, T. Maden-İş Sendikası, Genel Başkan Vekili ve Toplu Sözleşme Dairesi Başkanı Hüseyin Ekinci ile Genel Başkan yardımcısı Fehmi Işıklar ve  DİSK Genel Sekreter Yardımcısı Sina Pamukçu bu konferansa delege olarak katılarak, ülkemizi temsil ettiler.

Fransa CGT, Almanya IGMetal, Avusturya OGB, Belçika ve İsveç sendikalarının delegelerinin de katıldığı konferansta, işçi sağlığı ve iş güvenliği konuları önemle ele alındı.

Özellikle, uluslararası otomobil tekelleri ile mücadele konusunun yoğun olarak gündeme geldiği bu toplantıda, bir çok karar alındı,  Toplantı sonucu Avrupa kamuoyuna bir bildiri ile duyuruldu.


Sağdan 1. Şinasi Kaya(gözlüklü),  sağdan 2. Hüseyin Ekinci, 3.Sina Pamukçu ve Fehmi Işıklar toplantı sırasında görülüyorlar.

8 Ekim 2014 Çarşamba

İŞÇİ SENDİKALARI VE EĞİTİM

SEMİNER VE KONSERLER

İşçi sendikaları, üyelerinin hak ve menfaatlerini koruyabilmek ve mensuplarına yeni haklar sağlamak için örgütlenmek zorundadırlar. Üyelerinin menfaatlerini korumanın yanında, yeni haklar elde edebilmek için üye sayılarını, iş kolunda belirlenen barajı yakalayıp geçmeleri gerekir.

İş yerlerinde yetkili sendika olmak demek, üye çoğunluğunu sağlamak, toplu sözleşme yetkisini alarak işverenle toplu iş sözleşmesi imzalamak demektir.


İyi bir toplu sözleşmenin nasıl yapılacağını belirleyen birden fazla faktör vardır. Elbette bu faktörlerin başında gelen en önemli özellik sendikanın gücüdür.

Sendikanın nicel (sayısal) bakımdan üye sayısının yeterli olması, gücün belli bir bölümünü ifade eder. Sayısal yeterliliğinin yanı sıra parasal gücünün de yeterli duruma erişmesi, üyelerin mücadele azmi ve dayanışma ruhlarının gelişmiş ve işçilik bilincine* kavuşmuş olmaları gerekir. Bu da eğitimle olur.

Sendikal eğitimde amaç, üyelerin olayları muhakeme edebilecek düzeye gelmesi ilk ilke olmalıdır. Her yer ve koşulda olaylara, gerçekçilik gözü ve anlayışı ile bakabilecek duruma gelebilmek bir bilinç yükselmesidir.

Burada kastedilen asıl vurgu üyelerin bilgi ve bilinç düzeyinin belli bir noktaya kadar yükseltilmesidir. Eğitimler, elbette iş yerlerinde bir kısım üyelerin, sendikal konularda söz ve karar sahibi olabilme noktasında, karar verecek hale gelmelerini sağlayan en önemli etkendir. Sendikalar genellikle kendi dünya görüşleri ve yöneticilerin genel ideolojileri doğrultusunda eğitim yaparlar.

Disk kurucu üyesi ve lokomotif sendikası Türkiye Maden-İş'in, kuruluşundan itibaren eğitime çok önem verdiği, sendikal camiada bilinen bir gerçekti. Özellikle altmış ve yetmişli yıllarda işçi eğitimleri, İstanbul'un bir çok bölgesinde, Ankara, İzmir, Adana, Mersin ve Antalya gibi büyük şehirlerde durmaksızın yapılır hale gelmişti

Eğitimler genellikle sınıflandırılmış olarak yapılıyordu. A tipi eğitimler, üç gün boyunca devam ediyordu. "Yetiştirme Semineri" olarak adlandırılırdı. Üyelerin bilgi ve bilinç düzeylerini yükseltmek amacıyla yapılırdı.

B tipi Eğitimler ise yedi gün(hafta) sürüyordu."Geliştirme Semineri"olarak adlandırılırdı. Sendikal, sosyal ve ekonomik konular işlenirdi. Gönen Eğitim ve Dinlenme Tesislerinde 'MİTES' yapılıyordu.


1969 Yılında Maden-İş heyeti, İtalya, Massey Ferguson Traktör Fabrikası önünde.
Sağdan ikinci 6. Bölge Temsilcisi Hüseyin Ekinci, Soldan 2. Kavel eski Baştemsilcisi İlyas Kabil, 3. Rabak Baştemsilcisi Celal Alçınkaya, 4. İzmir 3. Bölge Temsilcisi Bahtiyar Erkul, 5. Uzel (Ferguson Traktör Fb.) Baştemsilcisi Eşref Yerlikaya, gözlük ve pardösülü ise İtalya Metal İşçileri sendikası temsilcisi.


C tipi eğitimler ise 15 günlük sürelerle yapılan yurt içi ve yurt dışı "Görgü Eğitimi" şeklindeydi. Merkezi İsviçre'de bulunan Uluslararası Metal İşçileri Federasyonuyla yapılan işbirliği ile, birçok üyemiz, Avusturya, Almanya, İtalya ve Fransa'ya gönderildi. Sendika aracı 25 koltuklu otobüslerle gidilen ülkeler de insanlar ve yaşantıları hakkında bilgi edinirlerdi. Fabrikalar, üretim teknolojileri, iş güvenliği ve işçi sağlığı, ücret, çalışma koşulları ve çevre ile ilgili  incelemelerde bulunuyorlardı. Sendika ve çalışmaları konularında bilgi sahibi oluyor, bilgi ve birikimlerini dönüşte arkadaşlarına anlatıyorlardı.





A ve B tipi eğitimler genellikle sendikanın kendi malı olan merkez ve bölge binalarında ve Gönen Eğitim Tesislerinde, eğitim dairesi müdürü Hasan Basri Ceyhan ve eğitim uzmanlarının işbirliği ile yapılırdı.


              
     Hasan B.Ceyhan
Profesör Alpaslan Işıklı, Fethi Naci, İbrahim Türk, Hasan Basri Ceyhan ve Süleyman Üstün gibi eğitimci hocalar, uzun süre dersler verdiler.
                                                                  
Çeşitli konularda bölgesel konferanslar ve Ruhi Su, Aşık İhsanî, Aşık Nesimî Çimen gibi değerli sanatçıların verdikleri konserler, eğitimin devamı şeklinde geçiyordu. İşçiler, İhsanî ve deyişlerine coşkuyla eşlik ediyorlardı.
                                                      Solda Aşık Nesimi Çimen, sağda aşık ihsani


RUHİ SU
ONAT KUTLAR
Değerli Sanatçı Ruhi Su ilk  konserinde kendi müzik ve deyiş şeklinin, işçilerin gelenek bakımından biraz farklı anlayışta olduğunu, bu bakımdan nasıl karşılanacağı konusunda değişik bir duygu içindeydi. İşçilerin Drama Köprüsü türküsünde kendisine coşkuyla eşlik ettiklerini görünce, oldukça duygulanmıştı.

Sinematek Derneği kurucusu ve Genel Başkanı değerli insan Onat Kutlar'ın Taksim'de yapılan film gösterilerinde, Türkiye Maden-İş üyelerine onar kişilik kontenjan ayırmıştı. İşçiler, aileleriyle birlikte severek gösterimlere katılıyor, filmleri ilgiyle izliyorlardı.

İşçi sınıfımızın sendikal yüz akı, Disk kurucu üyesi Türkiye Maden-İş Sendikası üyelerine çokça emek veren işçi sınıfının bu değerli öğretmen ve sanatçılarını saygıyla anıyoruz.


* Yaratılan artı değerin farkında olmak...

26 Eylül 2014 Cuma

SİLAHTARAĞA ÇUKURU (ZİLİFTARAĞA)

LALE DEVRİ SADABAD VE HALİÇ

Osmanlı İmparatorluğu, III. Ahmet döneminin bir bölümüne Lale Devri dendiğini biliyoruz. Bu devirde Kağıthane Bölgesi, İstanbul seçkinlerinin en önemli ve en çok sevilen mesire (gezinti) yeriydi.Kağıthane deresinin iki yanına, kasır, saray, köşk ve hamamlar yapılmış, giderek buralarda uzun süreli şenliklerin yapılması günümüz deyimiyle  moda haline gelmişti. Bu şenliklere daha sonraları "Sadabad Şenlikleri" denilmeye başlanmıştır.

O zamanlar, içinde onlarca çeşit balığın oynaştığı bir akvaryum gibi olan, masmavi Haliç'in her iki yakası çok beğenilen güzide bir yerleşim bölgesiydi...


Yüzlerce sene, şenliklerin çılgınca yaşandığı, Kağıthane deresinin denizle buluştuğu yer olan Silahtarağa, Marmara Denizi'nden ayrılarak kara içine doğru uzanan Haliç'in de son bulduğu noktadır.
Osmanlı zamanında kurulan Tersane ve Feshane işletmelerinin yanlarına Cumhuriyet Dönemiyle birlikte yeni işletme ve fabrikalar kurulmaya başlanmıştı.
                          
Haliç'in her iki yanı ve Silahtarağa, kısa bir zaman öncesine kadar İstanbul'un en önemli sanayi bölgelerinden biri durumundaydı.  

                                 1929 yılına ait AKŞAM Gazetesinden (Emlakkulisi.com).

Bu satırların yazarı, yedi sekizli yaşlarında Eyüp'te denize girdi. Oniki, onbeş yaşlarında, Kasımpaşa vapur iskelesinde oltayla balık tuttu. Yirmibeş, otuzlu yaşlarında Silahtarağa ve Haliç'in her iki yakasında uzun yıllar işçi ve sendika yöneticisi olarak çalıştı, sendika şube başkanı olarak işçi yararına önemli görevlerde bulundu.

Çoğu zaman döküm fabrikalarının bacalarından çıkan dumanlı havayı soludu. Bazen de Eyüp, Alibeyköy, Yıldıztabya ve Küçükköy'ün çamurlu sokaklarında ıslanarak yürüdü.

İş bitimi fabrika önlerinde, sendika bildirileri dağıttı. Başka bir gün çeşitli semt kahvelerinde işçi ve sendika üyeleriyle toplantılar yaptı.

Osmanlı zamanında kurulan Tersane ve Feshane işletmelerinin yanlarına Cumhuriyet Dönemiyle birlikte zaman geçmeden yeni işletme ve fabrikalar kurulmaya başlanacaktı.

Başlandı. Haliç'in Beyoğlu tarafında 1923 yılında Sütlüce Mezbahası, 1925 yılında da Karaağaç semtinde Şakir Zümre ilk özel sektör fabrikası kuruldu.

Haliçte fabrikalar olarak devam edecek


20 Eylül 2014 Cumartesi

İŞ KAZALARI İŞ GÜVENLİĞİ VE ÇEVRE SAĞLIĞI

Yakın geçmişte, 301 maden emekçisi, Soma kömür ocaklarında toprağa verildi. Tuzla'da kurulu tersanelerde sık sık meydana gelen kazalarda işçi ölümlerini, yaralanmalarını, basından ve görüntülü haberlerden öğreniyoruz.

Mecidiyeköy'de yapımı sürdürülen, büyük bir inşaat şirketine ait inşaatlarda, ekmek parası peşinde ki 10 işçi "asansör kazası" denilerek göz göre göre ölüme gönderildi. Bolu'daki otelde meydana gelen yangında ölen ve yaralananlar elbette ciğer dağladı.        

Kaza değil "cinayet" diye basına yansıyan feryatlar can acıtıyor.
Canlar acıyor ama, asıl ateş düştüğü yeri yakıyor, kavuruyor...
Her ölümlü kaza sonrası ilgililer ve bu konuda söz söylemeyi kendilerinde hak görenlerin büyük bir kısmı, ekranlara çıkıyor, ortalıkta görülmeye başlıyor...

"Kader bu, kaderin önüne geçilmez."
"Onlar şehit oldular."
"Suçlular bulunacak.''

Siyasi demeçler ardı ardına söylenip duruyor...
Değişen ne var?  Neler değişiyor ?
Kocaman bir hiç...

İŞ KAZASI NE DEMEK

İş hayatında çalışırken bu kadar çok sayıda ve büyük kazalar oluyorsa buna iş kazası diyemeyiz.
Kazalar ölüm ve yaralanmalar çoğalıyorsa, demek oluyor ki yeterli önlem alınmıyor. 
İş güvenliğinin sağlanmış olması, önlemlerin tam olarak alınmasını ifade eder. 
İş kazası; Gerekli ve yeterli önlemler alındıktan sonra meydana gelen kazalara diyebiliriz. Aksi halde bu bir iş cinayetidir.
İş yerlerinde yeterli önlemlerin alınmasını sağlamayan işyeri sahipleri, bunları yeterli biçimde denetlemeyen devlet yetkilileri, kazalarda ölen ve yaralanan insanların elbette sorumlusudurlar.

Her kaza sonrası, dizlerini döven anaları, yiğidinin tabutunu okşayan babaları görüyoruz.
Son yıllarda meydana gelen kazaların çokluğu ve önüne geçilemez olduğu, yayınlanan devlet istatistiklerinden de anlaşılıyor.

Toplu ölümler, kalabalık cenaze görüntüleri, elbette hepimizi üzüntüye sevk ediyor...
Bu durum artık son bulmalı...

Görev ihmali, yasa ihmali, denetim ve yaptırım eksikliği gibi nedenlerle bir çok hayat zamansız toprağa veriliyor.

Ülkemizde meydana gelen kazaların en önemli unsuru, kısa zamanda çok kâr etmek hırsı değil mi?
Kısa zamanda kâr öne çıkınca, insan unsuru gerilere düşüyor.
Gelişmiş ülkeler gerçekliğinde, en önemli unsurun  insan olduğunu biliyor görüyoruz.
Sanayide, eğitimde, ekonomide, sağlıkta, sporda, trafik ve her konumda planlama, insana göre yapılıyor. 
Yapılan işler, işte bu anlayışla hayata geçirilip, uygulanıyor.