7 Haziran 2021 Pazartesi

İSTANBULA KÖYLÜ GÖÇÜ VE 15-16 HAZİRAN 1970

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte zaman geçirmeden sanayileşmeye başlandığı görüldüı. Birinci Dünya Savaşının ardından, zaferle kazanılan Kurtuluş Savaşı nedeniyle, ülke insanımız ekonomik bakımdan nefes alamaz duruma gelmişti.

Atatürk, derhal sanayileşmeye karar vermiş, bu kararını da Anadolu'dan başlatmıştır. 
Bu uygulama İsmet İnönü zamanında da devam ettirilmiş, sanayi kuruluşlarının özellikle Anadolu'ya yayılmasını sağlamışlardır.

Kurtuluş savaşını zaferle sonuçlandıranlar, ekonomi alanında da adeta nefessiz kalan insanımıza can suyu verir gibi çok önemli bir uygulama inşa etmeye başlıyorlardı.

600 yıllık koca imparatorluk, bu uzun yaşamı boyunca kendi ekonomisini kuramamış, ya da çeşitli sebeplerle bu durum ihmal edilmiş veya engellenmiştir. İmparatorluk kendi ekonomisini yaratma yerine, anahtarı Rum ve Ermeni tüccarların elinde bulunduğu, güdük bir İstanbul ekonomisiyle yetinmiştir. 
Oysa İngiltere ve batı ülkelerinin büyük bir kısmı, daha 18. ve 19. yüzyıllarda sanayilerini çoktan geliştirip tamamlamışlardı.

Anadolu'da başlatılan sanayi hamleleri kısa zamanda semeresini vermiş, kendi savaş silahlarını hatta kendi uçağını yapacak kadar çıtayı yükseltmiştir.
Öyle ki o koşullarda bile Yunanistan'a bomba, bir kısım Avrupa ülkelerine de uçak satışı gerçekleşiyordu.

Çok partili demokrasiye geçilip ülke idaresini 1950 yılında devralan Adnan Menderes,"her mahallede bir milyoner yaratacağız" sloganıyla birlikte sanayi yapılanmasını İstanbul'a kaydırdı.

Devlet tarafından sağlanan ucuz hatta bedava verilen arsa ve diğer imkanlar nedeniyle kısa zamanda İstanbul'un merkezi ve merkeze yakın yerleri, binlerce atölye ve fabrikalarla dolmaya başladı.
Bu durumların yeni ve olumsuz sonuçlar doğuracağı elbette daha sonra görülecekti...

KÖYDEN KENTE İŞÇİ GÖÇÜ

Kurulmaya başlayan atölye ve fabrikalar yeterli sayıda işçi bulamıyorlardı. Fabrikalar tam kapasite çalışamıyor, usta işçiye ihtiyaç duyan atölyelerin üretimleri yeterli olamıyordu. Özetlemek gerekirse yeni oluşturulan sanayi sektöründe, hem nitelikli hem de vasıfsız işgücüne ihtiyaç doğmuştu. 

Birinci Dünya Savaşından sonra devam edilen ve zaferle sonlanan Kurtuluş Savaşı, insanlarımızı yormuş ve fakirleştirmişti. Bu yoksulluktan elbette köylümüz daha çok etkilenmişti.
Kurtuluş Savaşı yıllarında çocuk olanlar, şimdi köylerinde işsiz birer gençlerdi.
1950 li yıllardan itibaren İstanbul'a göç başladı. Sırtına yorganını, eline tahta bavulunu alan bu işsiz gençler beşer onar İstanbul yoluna çıkıyorlardı.  

93 Harbinde doğu illerimizden göçenlere yakılan ağıt, bazı yörelerde tekrar söyleniyordu. 

"GÖÇ GÖÇ OLDU GÖÇLER YOLA DÜZÜLDÜ"

Göç etmek kola değil. Göç zor demek, zorluk, yokluk demek. 
Göç kelimesi; Gurbeti, ayrılığı, hasreti çağrıştırıyor, henüz evcek yapılmıyor ama, yine de acı veriyor. 

  

1950 yılının ikinci yarısından itibaren başlayan, 1960 yıllarında ise doruğa çıkan bu durum, kısa bir süre sanayicilerin işine yaradı. Köylü olarak yola çıkan, şimdi ise kendisine amele, işçi gibi tabir edilen insanlar, kendilerine göre bu gurbette zorluğun her türlüsünü yaşıyorlardı.
Bir çoğunun tanıdığı, akrabası, kalacak yeri, yatacak yatağı bile yoktu.
Köylü olarak yola çıkan bu insanlar şimdi işçiliğe geçiyordu. 

Köyde fakirdi üst başta yoktu ama zor olan şartların altından kalkabiliyordu. Şimdiyse yeni gördüğü bu yerde ağır koşullar altında çalışmaya başlıyordu, daha doğrusu çalışmaya zorlanıyordu..

Devam edecek.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder