8 Haziran 2025 Pazar

TENTELİ KAMYONLA DÖRT GÜNDE İSTANBUL

KAYI KÖYÜ İÇME SUYU 
Doğduğum ve 7 yaşına kadar büyüdüğüm Kayı Köyün'ün kuruluşu, yerleşimi, kısaca, tarihi hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Hafızama kazınan bazı konuları özellikle merak eden gençler ve çocuklar için yazmak istedim. Kayı Köyü'nün tarihine ait bilgilerin varlığına belki *AVARIZ Defterinde rastlarım diye aramaya çalıştım. Osmanlı Devletinin halktan aldığı vergilerin kayıt altında tutulduğu bu defterlerdeki yazılı bilgilere göre 1642 yılına kadar adı Gercanis olan Refahiye1884 yılında ilçe olmuştur.                         
Bilindiği gibi Kayı güç, kuvvet sahibi ve kudretli anlamlarını içermektedir. Oğuz Kaan destanına göre Oğuzların 24 boyundan biridir. Kaşgarlı Mahmut'un eserine göre ise Oğuzların 22 boyundan ikincisidir. Bazı kaynaklara göre Osmanlıların bu boydan geldikleri belirtilmektedir.
İDARE LAMBASI | Facebook
Avarız defterleri Osmanlı Döneminde içinde şehirler, dağlar, eyalet, vilayet gibi coğrafi ve beşeri bilgilerin de bulunduğunu içermekle birlikte asıl işlevi, müslüman ve gayri müslim halktan alınan veya alınması gerekli vergi durumlarına ait bilgilerin yazılı olduğu defterlerdir.  
İşte Kayı Köyü, adı gibi, konumu gibi, isminin tarihte belirtilen adların anlamına göre Yukarı, Karşı ve Aşağı mahalleden oluşan şirin bir yerleşim bölgesidir. Şirin sözcüğünü bilerek kullandım. Elbette tüm köyler, köyünde doğan büyüyen herkes için güzel ve şirindir.
KÖYLERDE OKUL DURUMU
Köyümüzde, tek odadan ibaret tek sınıflı bir okul vardı. Eğitmen denilen öğretici tarafından bir, iki ve üçüncü sınıfa kadar bir arada eğitim yapılırdı. Eğitmenlerin üçüncü sınıfa kadar okutma hakları vardı. O yıllarda henüz eğitim yaşında değilim, okula giden çocukları kıskanırdım.  Daha sonraları yeni okul yapıldı ve İsmail Kayalı adında Köy Enstitüsü mezunu Balıkesirli bir öğretmenin görevlendirildiğini gördük. Böylece köyümüzün okulu beş yıllık eğitim yapılır hale geldi. 
GAZ YAĞI
O yıllar köylerde okuma yazma bilenlerin sayısı çok azdı. Komşular, gelen mektuplarını çoğu zaman, okunmak üzere babama getirdiklerini görürdüm. Babam hem Osmanlıca hem de Yeni Türkçe okuma yazma bilirdi ve uzun yıllar köy muhtarlığı da yapmıştı. 1939 Erzincan büyük depreminde söylentilere göre Erzincan, Avrupa ve Dünyadan çok fazla yardım almış, yine rivayetlere göre bu yardımlar ahaliye (halka) fazlaca yansımamış. Bu tarihte de muhtar olan babam köy halkı için yardım olarak bir teneke de gaz yağı (18 Litre ) verdiler diye anlatırdı!!. Gazyağı o tarihlerde çok önemliydi, bölge halkına göre isimlendirilen idare, fiske, kandil veya gaz lambası denilen gereçlerle aydınlatmada kullanılıyordu. 
BEN ELEKTRİĞİ GÖRDÜM 
Çok bilinen, ''Ben feleği gördüm taştan inerken, gırıldı ganadım celvan ederken'' diye başlayan güzel bir türkü vardır. Yazanın ve söyleyenin feleği görüp görmediğini bilemem ama, bin dokuz yüz kırklı yıllarda çocuktum, komşu köyde ben elektriği görmüştüm!..
Kırklı yıllarda ülke nüfusunun üçte ikisi veya dörtte üçü köylerde yaşıyordu. O yıllar Genç Türkiye Cumhuriyeti, eğitim ve öğretimi ilk sıralarda ele almış ve bu nedenle 1940 Yılında Köy Enstitülerini kurmuştu. Enstitülerin ana amacı ilkokul öğretmeni yetiştirmekti. Enstitülerden mezun olan bu öğretmenler başta tarım olmak üzere, köylünün kendi kendine yetmesine yönelik bilgilerle donatılmış durumdaydılar. İşte Zeki Başöğretmen de bunlardan birisiydi. Komşu Akarsu köyünde suyun akış hızı ile çalışan su türbini vasıtası ile elektrik üretmiş ve aydınlatmada kullanmıştı!.. 
Zannederim 1946 ya da 1948 yılında eski adı, Avarız denen defterde Alakilise diye belirtilen Akarsu Köyünde, yöre halkının söylemine göre (Alakise) denilen bir köy odası elektrikle aydınlatılmıştı!. O tarihlerde Refahiye köylerinde aydınlatma, çıra, idare ve gaz lambaları ile yapılırken ben elektriği yakın köyde görmüştüm. Ampüller küçük, ışık ise çok parlak değildi,  (ölü gözü gibi) ama, odanın içi gaz lambası değil de elektrikle aydınlanıyordu!!!. 
ALAKİSE NAHİYESİ (AKARSU BUCAĞI)Köyümüz idari yönden yeni adı Akarsu olan nahiyeye bağlıydı. Karakol ve nahiye müdürlüğü buradaydı. Zannediyorum dört ya da beş yaşındaydım, babam bir gün nahiyeye giderken beni de götürmüştü. Hatırımda kalan şeylerden biri çok güzel döşenmiş, şahane bir işçilik ve ahşap doğramalarla dekore edilmiş bir köy odasında yapılan bir toplantıydı. O tarihlerde köy halkının büyük çoğunluğu kendi ihtiyaçlarını kendileri görürlerdi. Büyük amcamın marangoz ustalığı vardı. Yüklük tabir edilen ve gündüz, döşek, yorgan yastık gibi şeylerin konduğu dolapları, zahire (arpa, buğday) ve un ambarlarını ahşap doğramalarla yapmıştı. Çoğu zaman onun çalışmalarını seyrettiğim için ben de ahşap doğrama güzelliklerinden anlardım. O bakımdan Alakilise'de gördüğüm o köy odasına şahane demiştim!. Odanın, Alakilise'li Zeki başöğretmenin babasına ait olduğunu anlatmışlardı. Zeki Başöğretmenin 1940 lı yıllarda oluşturduğu elektrik, 1969 Yılında çeşme açılışlarını için gittiğimiz tarihte gördük ki köyümüz halâ elektriksiz durumdaydı!..SAĞLIKLI İÇME SUYUÜç mahalleden oluşan köyümüzde içme ve kullanma suyu, Akarsu Köyü ve boğaz denilen bölgeden geçen ''dinasor'' veya diynasor adı verilen akarsudan sağlanırdı. Genellikle kadınlar sabah çok erken kalkar helke denilen kovalarla Dinasor çayından doldurdukları suları evlerin en serin yerlerinde çam kütüklerinden yapılan kürünlerin içine boşaltırlardı. Kullanma suyu ise kesinlikle köyün tam ortasından yine kovalarla taşınan ırmaktan temin edilirdi. Dinasor çayı ve ırmaktan alınan suyun sağlıklı olup olmamasınının konuşulup, tartışıldığına hiç şahit olmamıştım!. İnsanlar, ''akar su pislik tutmaz'' diyerek kendilerini rahatlatırlardı!!. 
Halkın geçimi arpa ve buğday başta olmak üzere tarıma dayalıydı. Araziler susuz, tarlalar ise küçük parçalar halindeydi. Dolayısı ile elde ettikleri ürün geçimlerine yetmiyordu. Bu bakımdan köy halkının büyük bir kısmı gurbetçiydi. Gurbetçiler özellikle İstanbul'a gider belli bir zaman çalıştıktan sonra köye dönerlerdi. Bir süre sonra gurbetçilerin belli bir bölümü devamlı iş bulup köye dönmez oldu. Bizim aile de bunlardan biriydi. 1960 yıllarının yarılarında köyde yaşayanlar, tüm köy nüfusunun yarısından daha az durumdaydı.
DAYANIŞMA ÖNEMLİ
1967 Yılıydı, İstanbul'a gurbetçi olarak gelen insanların büyük bölümü iyi işlerde çalışmaya başlamışlardı. Taksi şöförü olan, taksi sahibi olanlar vardı. Polis, bekçi, olanlar vardı. Büyük otellerde komi, garson, büyük firmalarda ve bankalarda güvenlik görevlisi, fabrika işçiliği gibi meslek dallarında devamlı olarak çalışan hemşehrilerimiz oluşmuştu.
Bunların büyük bir bölümü tatil günlerinde Yenişehir'de (Dolapdere) Haydar'ın kahvesinde toplanır, görüşür, konuşurlardı. İşte bir gün böyle bir toplantıda KAYI KÖYÜ YARDIMLAŞMA DERNEĞİ'Nİ kurduk. Çeşitli etkinlik ve çalışmalar sonucunda üye sayısı çoğaldı, ve mali durumu da o günkü şartlara göre  azda olsa güçlendi.   
TENTELİ KAMYONLA DÖRT GÜNDE VER ELİNİ İSTANBUL YOLCULUĞU
Anam tarlaya gittiği için, gün boyu ağlamışım. Haziran Ayı bizim oralarda arpa biçimidir. Arpa  çok değerlidir. Doğumumdan kaç gün sonra bilmiyorum, annem beni, benden dört yaş büyük ablama emanet edip arpa biçmek için tarlaya gitmiş. Gün boyu ağlamışım ve bu nedenle kasık fıtığı olmuşum. Altı yaşına kadar beni sancılarla boğuşturan fıtıkla büyüdüm dolaştım, yaşıtlarımla oynadım, güreştim yeri geldi kavga ettim!. O senelerde (Şuşarlı) Suşehri'li Ateş Osman isimli şöför çok meşhurdu. Onun tenteli kamyonu içinde ameliyat olmak için dört günde ver elini İstanbul yolculuğu yaptım. O ayrı bir yazı konusu, acılı, ballı ve güldürücü olayların yaşandığı durumları kapsayan bir yolculuktu.
TEMİZ İÇME SUYU
Dernek olarak Devlet Su İşleri Müdürlüğü ve diğer ilgili kurumlarla yapılan görüşme ve yazışmalar sonunda  kısaca yaptığımız gayretli çalışmalar sonucunda köyümüz insanlarını 1969 Yılında sağlıklı içme suyuna kavuşturduk. 
Ramazanda köy yaşlılarının genellikle iftarda oruçlarını açtıkları su kaynağı olan ''Kahve Gözelerin'den'' kova ve bakraçlarla getirilen, temiz ve sağlıklı su, yaptırdığımız çeşmelerden içilmeye başlandı. İçme suyu getiriliş ve çeşmelerin açılış töreninde, dernek kurucusu olarak bir konuşma yaptım. Destek veren siyasetçilere, bürokratlara, dernek üyelerine ve emekleri ile katkıda bulunan köy halkına teşekkür ettim.
Çeşme açılışına Başbakan Süleyman Demirel'in Genel Başkan yardımcısı Erzincan Millet vekili SADIK PERİNÇEK ve Bakan HÜSAMETTİN ATABEYLİ, Erzincan YSE Müdürü, bürokrat ve çevre köylerden konukların katıldığı açılış törenine, başta İstanbul, olmak üzere Erzincan ve Erzurum gibi şehirlerde yaşayan köylülerimiz de katıldı. 
1967 yılında kurduğumuz dernek kısa sürede önemli işler başardı. Yüz yıllardır ırmak suyunu içen ve kullanan köylülerimiz birlik olmanın, yardımlaşmanın ve elbirliği ile iş yapmanın faydalarını bir kere daha gerçekleştirmiş oldular. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder