9 Eylül 2014 Salı

YILMAZ GÜNEY VE DÖKÜM İŞÇİLERİ DİRENİŞİ

SİNEMANIN ÇİRKİN KRALI

"Çirkin Kral", büyük adam, Yılmaz Güney aramızdan ayrılalı yıllar oldu...
9 Eylül 1984 yılında yurt dışında, vatanına hasret, sevdiklerinden ayrı, sevenlerinden uzak, ellerin memleketinde gözlerini hayata kapattı.

Yönetmen Yılmaz Güney, ülkemiz sinema adamlarının bir çoğunun sinema anlayışlarını etkiledi...
Sinema yönetmeni, aktör, senarist, ve yazar olan Yılmaz Güney aynı zamanda bir düşün adamıydı...
Yazar olarak öyküleri dikkatle okundu.
Aktör Yılmaz Güney, yaptığı işlerin hakkını tam olarak verdi...

Ülkemiz, belli dönemlerde, siyasal çalkantılar yaşadı.
Siyasi darbeler oldu. Bu darbelerden elbette yararlananlar da oldu.
Çok sayıda insan ise maddi manevi zararlar gördü.
Yıllarca hapislerde yatırıldılar.
Dünyaları karartılmak istendi.
Aileleri, çocukları açlık, soğuk ve yokluklarla karşı karşıya bırakıldılar.

Yılmaz Güney de çoğu insan gibi birçok soruşturmalardan geçti, hapishanelerde yattı...
Sinema mesleğini hapisteyken de, çok başarılı bir şekilde sürdürdüğünü biliyoruz.
Yılmaz Güney'in sinema anlayış ve çalışmaları hakkındaki görüş ve yazılması gerekenleri, elbette bu konuda söz sahibi olan otoriterlere bırakmamız gerekiyor.

1970 yılında İstanbul, MADEN-İŞ 6. Bölge Temsilcisi olarak sendikal çalışmaları yürütüyor, özellikle de sendikal örgütlenme ve sendikal eğitime çok önem veriyordum.
Bu nedenle de sayısal birikimi elde etme ve eğitim çalışmalarımızı yoğun olarak inadına devam ettiriyordum.
Özellikle metal iş kolunda çalışan işçiler, bu bölgede karargâh kurmuş olan sarı sendikalardan ayrılabilmek, istedikleri sendikalara üye olmak için direniş ve fabrika işgalleri gibi eylemlere başvuruyorlardı.

SİLAHTARAĞADA  SENDİKAL ÖRGÜTLENME

Bu yıllar, sarı sendika ve işverenlerin baskılarından kurtulmak isteyen farklı sektörlerde çalışan işçilerin, yığınsal olarak DİSK üyesi sendikalara katıldıkları yıllardı.

Gece gündüz, sabah akşam, yağmur çamur, kar ve soğuk demeden, yaptığımız çalışmalarla Türk Demirdöküm, Sungurlar Kazan, Çelik Endüsrisi, Elektrometal ve Bahariye Demir Çekme fabrikalarında çalışan işçiler sarı sendika zincirlerini kırdılar.
Yaklaşık 4500 metal işçisi,sendikal özgürlük mücadelesi sonunda MADEN-İŞ çatısı altındaki yerlerini aldılar.
Ayrıca, sendikasız bir çok fabrikada ise, sendika üye örgütlenme çalışmalarımızı devam ettiriyorduk.

SİLAHTARAĞADA SENDİKAL EĞİTİM

Türkiye Maden -İş Sendikasının, 6. Bölge Temsilcisi olarak bölgede yoğun bir eğitim seferberliği başlattım.
Yeni üye eğitimleri, bölge irtibat ofisi ve bölgede bulunan düğün salonlarında devam ediyor, anayasa, iş kanunu, sendika ve toplu sözleşme kanunları ile genel işçi hakları konusunda seminerler yapılıyordu.
Küçük büyük yaptığımız bir çok toplantı sonucunda, yeni üyelerimiz bilgilendirilmeye başlanmıştı.

Sendikal eğitimlerin yanı sıra, Cumartesi, Pazar ve tatil günlerinde, işçi ve ailelerine emekçi dostu sanatçılar tarafından konserler düzenliyordum.
Ruhi Su, Aşık İhsani, ve Aşık Nesimi Çimen kendilerine özgü, devrimci deyiş ve türküleriyle katılanlara duygulu ve hoş anlar yaşatıyorlardı...


Yeni ve eski üyelerimizin bir araya gelmelerini, birbirlerini daha iyi tanıyabilmeleri için bir sinema filmi gösterisi düzenledim. UMUT filminin gösterimini kararlaştırmıştım. Ancak filmi çeşitli nedenlerden ötürü temin edemedim.

Değerli sanatçı, emek ve işçi dostu, sevgili Yılmaz Güney'e telefon ederek konu hakkında görüşmek istediğimi, belirttim.
İkilemedi, düşünmedi bile, "buyurun gelin" dedi.                                   
Levent'te ki evinde randevu verdi.
Önünde iri iki cins köpeğin bulunduğu kapıdan girdim içeri.
Güzel insan değerli eşi, Fatoş hanım ve Yılmaz Güney'in annesi de oradaydı.

Konuşmalarımızın önemli bir bölümü, Demirdöküm Fabrikası işçilerinin başarı ile sonuçlandırdıkları sendikal mücadele ve fabrika işgali konusu üzerine geçti.
Anlattıklarımdan etkilendiğini düşünüyordum ki, sözümü yarıda kesti ve "ben bu olayı filme çekmeliyim" dedi.


Bir süre sonra geniş bir zaman içinde, bu konuyu enine boyuna tekrar konuşmamız gerekebileceğini ve işgal sırasında, fabrika içinde çalışan işçilerle de konuşmak isteyeceğini belirtti ve bu konuda yardımcı olmamı rica etti.
Konuşmalarımızın bir yerinde, " ben senaryoyu, çekim yaparken yazarım abem" dediğini hiç unutamıyorum...
Eşinin getirdiği kalem ve kağıdı aldı, kısa bir not yazdı ve zarfa koyarak kapattı.

"Beyoğlu'nda Akün Film var. Selamımı söyleyin "dedi.
Teşekkür ederek ayrıldım.

"Umut" Silahtarağa Mehtap Sinemasında günler boyunca gösterimde oldu. Bölgede ki işçiler eşleri ve çocuklarıyla birlikte "umutlarını" sürdürmeyi devam ettirerek seyrettiler...

Emekçi ve işçi dostu, büyük sanatçı Yılmaz Güney, seni saygıyla anıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder