22 Temmuz 2016 Cuma

22 TEMMUZ 1980 İŞÇİLERİN KARA GÜNÜDÜR

DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU Kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980 Tarihinde evinin önünde haince öldürüldü.
Türkiye sendikal hareketine, devrimci sınıf ve kitle sendikacılığı ilkesini yerleştiren ve uygulanması için büyük uğraşlar veren Kemal Türkler'in ölümü, işçi sınıfının sendikal mücadelesine kapkara bir gün olarak oturdu.Sanki ay tutuldu, yıldızlar görünmez oldu...

Kemal Türkler; uzlaşmacı, işbirlikçi, işveren destekli sendikal anlayışlara karşı mücadeleyi, prensip haline getiren sendikacıların başında gelenlerdendi.
İşçi sendikalarında tabanın, yani üyelerin, söz ve karar sahibi olma ilkesini sendikal yaşama uygulamak ve uygulattırmak için çok büyük uğraşlar verdi.




İstanbul Bakırköy'de faaliyet gösteren, Emayetaş Madeni Eşya Fabrikasında çalışmaya başlamış, Türkiye Maden-İş Sendikasına burada üye olmuştur. Sendikanın alt organlarında çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1954 yılında genel başkanlığa seçilmiştir.

1954 Yılından itibaren ülke genelinde faaliyet gösteren T.MADEN - İŞ'i sağlıklı bir yapıya  kavuşturmak için çok çalışmıştır. Bu uğraşlar sonunda T.MADEN - İŞ, 1958 Yılından itibaren, Metal ve Madeni eşya iş kolunda hatırı sayılı sendikalar arasına katılmıştır.

10 Temmuz 2016 Pazar

İŞÇİ VE SENDİKA

İŞÇİ SENDİKA SÖYLEMİ

İşçi nedir?

Kimlere işçi denir?
Çalışan her insan işçi midir?
İşçinin, sözlük anlamı, kısaca "başkasının yararına, bedenini, kafa gücünü, el becerisini kullanarak belli bir ücretle çalışan kimsedir."

Çalışma, bir değer yaratma olarak düşünülebilir. Artık, günümüzde değer yaratma, çoğunlukla üretim anlamında kullanılıyor. Yani, üretim yapan ya da yapanlara yardım edenler başkalarının yararlarına çalışıyor.




İşçi, başkalarının yararı için çalışıyor ve bunun karşılığında belli bir ücret alıyorsa, bu ücreti kim neye göre belirliyor. Cevabını birlikte arayalım, ancak önce ücret nedir ücretin ne olduğuna bakalım.
Konumuzla ilgili olan ücretin karşılığı, sözlükte şöyle geçmektedir. "Bir emeğe, bir hizmete karşılık verilen ya da alınan para."

Emeğe karşılık olarak verilen ya da alınan para, emeğin tam karşılığı mıdır? İşçi gördüğü işin karşılığını tam alabiliyor mu?  
Galiba ücret emeğin karşılığı olmuyor. 
Olsa olsa emeğin kirası olarak anlamalıyız onu.

Her neyse, emeğin fiyatı ya da emeğin karşılığı olarak söylemini bulan ücreti, işçi tam olarak alır mı, alabilir mi, alabilecek mi?

ÜCRET VE MALİYET

Bir fabrikada, bir işletmede ücret, maliyet unsurlarından birisidir. Maliyet, unsurların en önemlisi midir? Bu durum izafidir (göreceli), çalışanlara, çalıştıranlara, kapitalistlere ve emek örgütlerine göre cevaplar değişik olabiliyor.

Ama bir gerçek var ki, kapitalistler maliyet unsurları içerisinde işçilik ücretlerini, daima düşük tutmak isterler. Mevcut ücretlerin yüksek olmaması ve yükseltilmemesi, sermayedarların her zaman  menfaatleri gereğidir.

Ücret, işçilerin çok önemli hayati araçlarından birisidir. Çoğunlukla en önemlisidir. 
İşçi için ücret, bir yaşam aracı, hayati öneme haiz bir meselesi olduğu halde, patron için sadece maliyet ögelerinden birisidir. İşveren, maliyet unsuru olan bir bedeli elbette, işçiye fazla olarak vermek istemez.

Yeterli ücreti alamayan, bu nedenle yaşam kaynağını oluşturamayan işçinin hayatı, hemen her zaman zorda olur...

İşçi varlığını sürdürmek için çalışmak zorundadır. 
Düşük ücret almaya devam ettikçe, yaşama araçlarına gerektiği kadar sahip olamaz. Bu gibi durumlar, çoğu zaman işçide psikolojik sorunlar oluşturabilir.
Moral değerler aşağılara doğru geriler. 
Çoğu zaman bu durum üretime de yansır. 
İşçinin kendisi, ailesi ve yakın çevresinde tehlikeli durumlar oluşabilir. 
Büyük acılara sebep olabilecek iş kazalarına yol açabilir...

2 Temmuz 2016 Cumartesi

SENDİKALAR ARASI DAYANIŞMA

1961 ANAYASASI VE SENDİKAL HAREKETLER

1961 Anayasasının 46 ve 47.Maddeleri uyarınca, 274 sayılı Sendikalar Yasası ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası 1963 Yılında yürürlüğe girdi. Sendikalar ve işçiler arasında ileriye yönelik bazı hakların alınabilmesi, sendika üyeliğinin engellenemeyeceğine yönelik iyimser bir havanın yerleşmesi ile çalışma hayatında büyük ve hızlı bir hareketlenme başladı. 

Hemen hemen her iş kolunda sendikalar, toplu sözleşme yapmak için yasal yetki prosedürlerini yerine getirmeye ve gerekli çalışmalara başladılar. İstanbul'da özellikle madeni eşya iş kolunun yoğun olarak bulunduğu Topkapı, Bayrampaşa, Güngören, Eyüp, Haliç'in her iki yakası, Silahtarağa ve Kağıthane bölgelerinde kurulu fabrikalarda hareketlilik had safhaya varmıştı.

Bazı işverenler, kendi güdümlerinde davranacak sarı sendikalar kurduruyor veya kurulmuş olan bu gibi sendikalarla flört etmeye başladılar. Toplu sözleşme konusunda ki prosedürleri yerine getirmeden, işçilerden habersiz üç yıllık sözleşmeler imzalamaya başlıyorlardı. Madeni Eşya iş kolunun en güçlü sendikası olan Türkiye Maden-İş Sendikası ise, çetin geçen toplu sözleşme müzakerelerinde işverenlerin katı tutumları ve anlaşmama tavırları nedeni ile bir çok fabrikada grev kararı almak zorunda kalıyordu.

TÜRK-İŞ VE YANLIŞLARI


MADEN-İŞ'in de üyesi bulunduğu TÜRK-İŞ, hatalı davranışlar sergilemeye başlamıştı. Haklı işçi grevlerini kanunsuzlukla suçlayıcı açıklamalar yapmaya başlıyor, grevlere sahip çıkmadığı gibi tam tersi biçimde  zararlı davranışlar sergiliyordu.

Ana Tüzüğünde yazılı ilkeleri ve kongre kararlarını hiçe saymaya başlamıştı. İşçilerin iş kollarında tek ve güçlü sendika oluşumlarına karşı çıkıyor, güçsüz sendikalar oluşturmaya çalışıyordu. İktidarda hangi parti bulunuyorsa ona paralel bir yol izliyordu. Kendi anlayışlarına göre bu duruma da  partiler üstü demeye başlamışlardı. Bu yıllar yabancı bir devletin yardımları ile ayakta durur halde görünür durumuna gelmişti.

TÜRK-İŞ yönetimi, tam bağımsız, kişiliği olan, onurlu bir politika izlenmesini isteyenlere karşı çıkmaya başlamıştı. 1964 yılında Sungurlar grevinin kaldırılmasını isteyecek kadar ileri gitmiş ve MADEN-İŞ Sendikasına grevi durdurmasını söylemiştir. Yine aynı yılda başlayan Arçelik, Türk Demirdöküm grevlerinde sendikaya hiç destek vermemiştir.

1965 Yılında TÜRK-İŞ Birinci Bölge Temsilcisi İsmail Topkar'ın (PETROL-İŞ Genel Sekreteri) da bulunduğu ve büyük bir coşkuyla başlatılan Kocaeli Sümerbank Mannesman grevini destekleme yerine tam tersi uygulama ile kösteklemeye çalıştıkları gözleniyordu.

İşçi sınıfı karşıtı bir sendikal anlayışını benimseyen TÜRK - İŞ yönetimi, KRİSTAL-İŞ Sendikasının başarılı grevini sonlandırmasını istemiş, hükumet tarafından verilen önerileri kabul etmeye zorlamıştır. Bu duruma rağmen, MADEN-İŞ ve LASTİK-İŞ gibi sendikalar bu greve maddi ve manevi destek verdiler. Bu uygulama üzerine TÜRK-İŞ yönetimi, MADEN-İŞ başta olmak üzere dört sendikayı geçici olarak ihraç etti.

İlkeli ve gerçek sendikal anlayıştaki çalışmalarını sürdüren MADEN- İŞ, uzun süredir TÜRK-İŞ yönetiminin bu yanlış tutumundan rahatsızlık duymaktaydı. 1966 Yılında İstanbul birinci Bölge Temsilciliği salonunda yapılan Genel Yönetim Kurulu, sendikanın iç işleyişi ve çalışma sistemleri üzerine çok önemli kararlar aldı.

Ayrıca, aşağıda belirtilen ve Türk Sendikacılık tarihinde kolay kolay görülemeyecek tarihi bir karar daha almıştı...

SENDİKAL MÜCADELE VE TARİHİ BİR KARAR

Karar tarihi 26 Ocak 1966

"Türk-iş statüsü, kuruluşu ve teşkilatlanması bakımından bozuk ve aksaktır. Yöneticileri, işçilerin sosyal iktisadı ve siyasi haklarını koruma çabasını vermemektedir. Memleket gerçekleri ile yakından ilgilenmesi gerekirken, tamamen tersi bir faaliyet göstermekte ve  Amerikan ABD yardımı alarak, Türkiye gibi az gelişmiş bir ülkenin işçilerini sömüren hükumetlerin uydusu bir politika izlemektedir.

Bu sebeple, T. Maden-iş sendikası ve onun gibi hakiki sendikacılık prensipleri ile çalışan bir kısım sendikaları parçalamak, yok etmek ve umumiyetle küçük sendikalar halinde  idameyi hayat eylemek anlayışı içinde bulunmaktadır.
Bu gerçekler açıkça tespit edilmiş ve bu hususular göz önünde  bulundurulmak şartıyla  7 Mart 1966 da yapılacak TÜRK-İŞ  Genel Kurulunda gerekli şekilde ve doğru yolda mücadele edilmesine,TÜRK-İŞ kongresindeki neticeye göre, gerekirse kongreden sonra hakiki işçi konfederasyonunun kuruluşunda MADEN-İŞ olarak, öncülük yapılmasına ve bu konuda genel Yürütme Kuruluna her türlü idari ve ödeme yetkisinin verilmesine, birikmiş olan TÜRK-İŞ aidatları konusunda, TÜRK-İŞ'e ödeme yapılmamasına, bu maddedeki kararın, Genel Yürütme Kurulunun karar ve talimatı  olmadan hiç bir suretle  açıklanmamasına ve mahrem tutulmasına oy birliği ile karar verildi."

Alınan bu karar sonunda bütün Yönetim Kurulu üyeleri ant içtiler.

Tarihi kararı alan ve yemin metnini imzalayan Yönetim Kurulu Üyeleri toplu halde. 26 Ocak 1966

MADEN-İŞ


BÜYÜK ANT:

"Türkiye Maden-iş sendikasının Türk işçi ve emekçilerinin hak ve menfaatlerini her türlü kişisel  çıkarlarından üstün tutacaklarına,
Türkiye Maden-İş sendikası sorumlu organlarında görev alan ve verilen kararlara sadık kalan bütün üyelerin veya  kararı destekleyen, savunma ve başarmaya çalışanların ömrüm boyunca hiç birine karşı olmayacağıma,
Anayasada yer alan ekonomik ve siyasal ilkeleri ortak amacımız sayarak, bunların gerçekleşmesi için verilecek kararlara uygun hareket edeceğime,
Bu kutsal davanın karşısına çıkanların hiç bir tahrikine ve aldatıcı oyunlarına kapılmayacağıma ve bir tek kalp gibi düşüneceğime,
İşçi hak ve hürriyetlerinin Anayasa çerçevesi içinde mutlaka elde edilmesi için elimden gelen her hizmeti ve her işi çekinmeden yapacağıma,
Bize cephe alanlara, bu davaya karşı çıkanlara derhal bütün gücümle mücadele edeceğimi namusum ve haysiyetim üzerine ant içerim."



Andı yönetim kurulu üyelerinin tümü imzaladı.

İmza listesinin başında  şu Genel Yürütme kurulu üyeleri vardı.
Genel Başkan Kemal Türkler, Genel sekreter Ruhi Yümlü, Genel Başkan Vekili, Şinasi Kaya, Genel Başkan Vekili  Cavit Şarman, Genel Başkan Vekili Hilmi Güner,

Tarihi karara taban adına imza koyan şube başkanları;
Mudanya Merkez Şube Başkanı; Karaca Eroğulları, Topkapı Şube Başkanı Ergün Erdem, Şişli Şube Başkanı İlyas  Kabil,  Silahtarağa Şube Başkanı Hüseyin Ekinci, Pendik Şube Başkanı Nurettin Çavdargil, İzmit Şube Başkanı Cafer Ulusoy,  Eskişehir Şube Başkanı Mustafa Atik, İzmir Şube Başkanı İsmet Demiruluç, Basmane Şube  Başkanı Bahtiyar Erkul, Ereğli Şube Başkanı Fikri Yıldız, Ankara Şube Başkanı İsmet Ercan, Adapazarı Şube Başkanı Enver konuk, Adana Şube Başkanı İbrahim Ege, Antalya Şube Başkanı Recep Koç, Karabük Şube  Başkanı Nuri Kara, Kırıkkale Şube Başkanı Şevki Altındağ, Kayseri Şube Başkanı Ramazan Yıldız.
Tezgah başından gelen ve kararı imzalayan beş Genel Yönetim Kurulu üyeleri:
 Halil Ceylan, Adil Öztümer, S. Ziya Polat, Mehmet Karakulak, Hakkı Öztürk.

SENDİKALAR ARASI DAYANIŞMA KURULUYOR,
DİSK'E BİR ADIM KALDI...

29 Haziran 2016 Çarşamba

MADEN-İŞ 1971 GENEL KURULU ANKARA

20. GENEL KURUL ANKARA'DA TOPLANDI

Genel Merkezimizin  İstanbul'da olmasına rağmen, MADEN - İŞ Sendikamızın genel kurulu 10-12 Eylül 1971 de Ankara'da toplandı. Tüm delegenin katılımı ile toplanan Genel Kurul, DSİ (Devlet Su İşleri) salonunda yapıldı.12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra toplanan 20. Genel Kurula çok sayıda yabancı ve yerli konuk katıldı.
Genel Başkan Kemal Türkler, kongreyi açtı ve açış konuşmasını yaptı.

Kongre divan başkanlığına oy birliği ile Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Nebioğlu seçildi.
Yabancı ve yerli konuklar konuştu. Yabancı konuklar, özellikle MADEN- İŞ'le dayanışma içerisinde olduklarını ve bu dayanışmanın giderek güçlenmesi gerektiğini vurguladılar. Genel kurul, ilan edilen gündem gereğince çalışmalarına devam etti. 12 Mart askeri müdahalesi şiddetle kınandı.

Bu genel kurul, bazı konular bakımından, bir dönüm noktası sayılabilir. Değişen dünyamızda işçi sınıfının ve onun sendikal kuruluşlarının da ileriye yönelik kararlı ve bilimsel çalışma içerisine girmesi gerektiği çokça dile getirildi..

İşveren kesimine, özellikle madeni eşya işkolundaki işveren sendikası MESS'e karşı yürütülecek mücadelede, başarılı olmak için, nasıl bir çalışma yapılması gerektiği üzerinde duruldu.

Maden-İş
Sendikal mücadelenin başarıya ulaşması için tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesinin derhal hayata geçirilerek, sendikal çalışmaların her kademesinde uygulanması kararlaştırıldı.

Sendikal eğitimin önemi ve hemen uygulamaya geçirilmesi vurgulandı.

Sendikal mücadele de, örgütlenme, toplu sözleşme yapım ve uygulanmasında eğitimin önemi belirtildi. Fabrikaların ünitelerinde ünite temsilciliği esası, yani her 20 üyeye bir temsilci seçilmesi uygulaması şeklinde tüzük değişikliği yapıldı. Sendikanın çalışma sisteminin gözden geçirilerek, örgütlenme, araştırma, toplu sözleşme daireleri gibi çeşitli branşlarda ihtisas daireleri kurulması, yeterli sayıda ve liyakatlı elemanların çalıştırılması benimsendi.

Genel kurul sonunda yapılan organların seçimine geçildi. Genel Başkan Kemal Türkler beni de Genel Yürütme Kurulu üyeliğine (Genel Sekreterliğe) aday olarak gösterdi. Söz alarak "MADEN-İŞ Sendikasının bir çok organlarında görev aldım. Şube başkanlığım ve Bölge temsilciliklerim zamanında kendime göre önemli işler yaptım. İşçi sınıfının sendikal mücadele tarihi içinde kilometre taşlarından olan, Kavel, Türk Demirdöküm Sungurlar, Profilo dreniş ve grevlerinin başarıyla sonuçlanmasına çok fazla emek verdim, büyük katkı sağladım. Silahtarağa, Şişli Sarıyer, Kağıthane, Levent bölgelerinde madeni eşya (Metal) işkolundaki tüm işyerlerindeki işçileri sendikamız üyesi olarak örgütledim. Bölge temsilciliği ve şube başkanlığı yaptığım yerlerde iş kolumuzda sarı sendika bırakmadım. MADEN-İŞ Genel Sekreter adaylığı bana şeref verir. Ancak askere gitmem gerekiyor, bu nedenle aday değilim. Bana verilecek oyların diğer aday Ruhi Yümlü'ye verilmesini rica ederek konuşmamı sonlandırdım."

Yapılan seçimler sonucunda Genel Başkanlığa Kemal Türkler , Genel Sekreterliğe Ruhi Yümlü, Genel Başkan Vekilliklerine ise, Şinasi Kaya, Hilmi Güner ve Cavit Şarman yeniden seçildiler.

12 Haziran 2016 Pazar

DEMİRDÖKÜM DİRENİŞİ ve 15-16 HAZİRAN

Milliyet Gazetesi Ekonomi yazarı  Prof. Güngör Uras  köşe yazılarının birinde, Türk Demir döküm Fabrikası işçilerinin verdiği sendikal özgürlük mücadelesini, "BÜYÜK DEMİR DÖKÜM DİRENİŞİ" başlıklı yazısı ile köşesine taşımıştı. 
Halkımız, Güngör Uras'ın yazılarını severek okur konuşmalarını ve konferanslarını dikkatle dinler ve anlardı. Güngör Uras ekonomi konulu yazılarında daha anlaşılır olması için sık sık, kendi deyimi olan "Ayşe teyze" ve "Ali Rıza amca" gibi örnekler verirdi.  
Prosesör Uras 1969 Demirdöküm işçilerinin sarı sendikaya karşı verdikleri özgürlük mücadelesi ile "15-16 Haziran Büyük İşçi Eylemi"ni özetle iç içe yazmış. 
Demirdöküm Fabrikasında yaşanan her iki olayın da, Türkiye sendikal hareketler içindeki yerinin önemli olduğunu, Vehbi Koç'u da kaynak göstererek anlatan yazısını aşağıda bulacaksınız. 

BÜYÜK DEMİRDÖKÜM DİRENİŞİ 

                 GÜNGÖR URAS 

İşçilerin iktidara yürümesi bilinçle gerçekleşir. İşçinin bilinçlenmesini sağlayacak olan işçi eylemleridir. Sol yönetimdeki işçi sendikası DİSK'in işçileri bilinçlendirmek için başlattığı grevler ve fabrika işgalleri 15-16 Haziran 1970'te doruğa ulaştı. Birçok fabrika işçiler tarafından işgal edildi. 

15-16 Haziran olaylarında solcu işçilerin en önemli eylemi "Büyük Demirdöküm Direnişi" idi. İşçiler, Silahtarağa'daki Demirdöküm fabrikasını işgal etti. İşçi eylemleri başladığında ofisinde olan fabrika genel müdürü Yüksel Pulat, fabrikayı terk etmedi. Jandarma ve polisin fabrikaya girmesini önlemek için işçiler demir kapıları kaynakladı.

Jandarma ve polis, kaynaklanan demir kapıları tanklarla kırarak içeriye girmek, öncelikle genel müdürü kurtarmak, sonra da işçileri fabrikadan çıkarmak istedi.

Genel müdür Yüksel Pulat, "Ben bu fabrikanın genel müdürüyüm. Ben bu fabrikaya otomobilimle kapıdan girer, otomobilimle çıkarım. İşçiler kapıyı açar, beni otomobilime bindirir, yolcu eder. Ancak o durumda fabrikayı terk ederim. Çünkü yarın ben bu işçilerle çalışacağım" dedi. İki gece, üç gün kapılar kaynaklı kaldı. Üç gün sonra işçiler kaynakları söktü. Ve Pulat da dediği gibi otomobiline binerek fabrikadan evine gitti.

Sendikacılık tarihinde yeri var
Büyük Demirdöküm direnişi, Türk sendikacılık tarihi bakımından, Türk işçi hareketi bakımından çok önemli bir olaydır.
Vehbi Koç, "Hayat Hikâyem" isimli kitabının 80'inci sayfasında Türk Demirdöküm fabrikasının kuruluşunu şöyle anlatır:
"Bir döküm fabrikası kurma düşüncesi bende 1930-1935 arasında belirmişti. Radyatör, kazan, pissu boru ihtiyacımızı Almanya'da Hilden firmasından getirtiyorduk. 1939'da Almanya darmadağın oldu. 1946-1948'de Türkiye'de bir döküm fabrikası kurmak için Hilden'cilerin peşine düştüm. Baktım ki, Varsayamis adında bir Rum ile Mümtaz Fazlı Taylan bir radyatör fabrikası kurmaya karar vermişler. 1955'te Varsayamis ile görüştüm. Türk Demirdöküm fabrikasına ortak oldum. Almanya'ya gittik. Hilden firması ile teknik yardım anlaşması yaptık. Fabrika önce radyatör, soba, hela taşı, emaye kap kacak yaptı. 1966 yılında otomotiv sanayi için döküme başladı. 1967 yılından sonra radyatör ihraç etti. 1935 yılındaki hayalimin sonunda bu fabrikanın kurulup başarılı olmasından da çok mutluyum."

Vehbi Bey'in bebeği idi
Dalan'ın Haliç'i temizleme projesi sırasında Demirdöküm'ün Silahtarağa'daki fabrikası kapatıldı. 1967 yılında Bozüyük'te kurulan yeni fabrikada üretim çeşitliğine gidildi, Arçelik için üretime başlandı. 1985 yılında Bolu'da termosifon, 1988 yılında İnegöl'de "döküm fabrikası" faaliyete geçti. 
Vehbi Koç'un 20 yıl hayal ettikten sonra, Almanlara yaptırtamayıp kendi çabası ile 1955 yılında kurduğu bu 50 yıllık üretim tesisinin yüzde 72.56 hissesi geçen hafta 283 milyon dolara Almanlara satıldı. (Yüzde 21.76'sı halka açık. Kalanı Taylan grubunun portföyündeydi, Almanlar onu da aldı.) 
"Alan memnun, satan memnun" diyeceksiniz... 

Türkiye'de Türk insanının imkânlarıyla kurulmuş, büyümüş, köklü üretim tesislerinin yabancılara satılması insanı üzüyor. Konunun yabancı sermaye düşmanlığıyla ilgisi yok. Yabancı sermaye buyursun gelsin. Bizim yapamadıklarımızı yapsın. Pahalı faturalarla ortaya çıkarabildiğimiz fabrikalar yabancıya gitmesin. Tartışılan budur.

Not: Sayın Güngör Uras'ın bahsettiği işçi direnişinin yapıldığı Demirdöküm Fabrikası Silahtarağa'da kurulu idi. 2500 işçinin çalıştığı bu fabrika işvereni, işçilerin orada bulunan sarı sendikadan istifa eden işçilerin, DİSK üyesi Maden-İş sendikasına geçmelerine engel olması ve bir takım haklarının ödenmemesi üzerine bu direniş gerçekleşmişti.

9 Haziran 2016 Perşembe

15-16 HAZİRAN RUHU VE SENDİKAL HAREKETLER

15-16 HAZİRAN 1970 BÜYÜK YÜRÜYÜŞÜ VE BİR DETAY 

Yıl 1970.
Aylardan Haziran.
Haziran 14
İstanbul Merter, DİSK Genel Merkezi hareketli...
Devam eden toplantıda bir Demirdöküm işçisi konuşmak için söz istedi.

"Ben uzun uzun konuşmalardan hazzetmem. Uzun konuşanlar siyasetçilerdir.
Çok uzun konuşurlar ki, dedikleri tam anlaşılmasın.
İşçiler, ürettikleri ve eylemleri ile konuşurlar.
Biz sarı sendika acılarını çok çektik. Sarı sendika işveren işbirliği, işçilere kazık atmak için yapılır. Demirdöküm işçileri olarak sarı sendika çemberinden yeni kurtulduk.
Direndik. Sarı sendikayı kovduk.
MADEN-İŞ Sendikasına geçtik...

Hükumet, DİSK'İ ve sendikamızı kapatmak istiyor. Benim anladığım budur.
Biz bu duruma kolay kolay razı olmayız.
Mademki biz üretiyoruz, öyleyse bizim de bir gücümüz var.
Biz bu gücümüzü yarın göstereceğiz.
Herkes ne yapacağımızı da görecek."

Toplantı devam ediyor.
Sendikacılar konuşuyor. Sendika temsilcileri konuşuyor.
Konuşanlar çeşitli eylem biçimleri öneriyorlar...

15 Haziran sabahı, gece vardiyası paydos etti, fabrika önünde bekliyorlar.
Sabah vardiyası işe geldi, işbaşı yapmadı.
Birlikte Silahtarağa Bölgesine doğru yürüdüler.
Fabrikalarının önününde beklemekte olan, Çelik Endüsrisi ve Elektrometal işçileri ile buluştular.

Alibeyköy tarafından gelerek ana yolda bekleyen Sungurlar, Yıldız Kazan ve Yeni Gayret Demir Çekme  işçileriyle kaynaştılar.
Hasköy, Halıcıoğlu, Sütlüce bölgesinden gelen işçilerle birleşip, Kağıthane istikametine doğru marşlar söyleyerek yürüdüler.

Lale Devri dönemi şenliklerinin yapıldığı Sadabat bölgesinde, Rabak işçilerinin kendilerini beklediklerini gördüler, onlarla birleştiler.
Birleşerek yürüyorlar.
Yürürken birleşiyorlar.
Cendere yolunda kurulu fabrikaların işçileri ile buluşup bir süre yürüyecekler sonra da geri dönecekler.
Planlarını böyle yaptılar...

Kağıthane sapağında beş altı kişilik küçük bir gurup çıktı önlerine.
Yürüyüşün, Çağlayan yolu ile Şişli'ye sonra da Taksim meydanına gidileceğini söylediler.
Yürüyüşü yönlendiren devrimci işçiler, bunların işçi olduklarından şüphe duydular.
Yürüyüş komitesi  kendi aralarında hızlı bir değerlendirme yaptı. Bir provokasyon durumu sezinlediler ve kendi planlarını uygulayarak Cendere tarafına yöneldiler.


Kavel işçileri, İstinye Bayırı yolu ile Sarıyer Levent asfaltına çıktı. Levent istikametine doğru yürüyorlar. Amaçları, Levent'te kurulu Tekfen, Metal Kapak, Philips işçileri ile buluşmak.


Maslak yolu üzerinde çoğunluğu kadın işçilerden oluşan Bufer Elektrik işçilerini gördüler.
Bufer işçileri önde, Kavel işçileri arkada, Levent'e doğru yürüyorlar.

Levent Bölgesi o yıllarda çok önemli bir sanayi bölgesi. Özellikle kimya ve ilaç fabrikaları bu bölgede yoğunlaşmış durumda.

1950 yıllarından itibaren kurulmaya başlanan ECZACIBAŞI, FAKO, DEVA, SQUİBB ilaç fabrikaları burada faaliyet gösteriyorlar. Marşlar söyleyerek yürümekte olan işçi konvoyu kendilerine katılanlarla birlikte ECZACIBAŞI Fabrikası önünde durakladılar.

Hep bir ağızdan "ECZACI DIŞARI" diyerek tempo tuttular. İki bin civarında işçinin çalıştığı bu fabrikada bağımsız bir işyeri sendikası var. Yürüyüşte bulunan işçiler inatlaştı. Israrla işçileri dışarıya çağırıyorlar.

Yarım saat kadar fabrika önünde bekleyen işçi gurubuna, çoğunluğu kadın olmak üzere bir kısım işçinin katıldığı görüldü. Gültepe, Çeliktepe gibi işçi semtlerinden katılanlarla, yürüyüş kolu, Büyükdere asfaltı üzerinde oldukça görkemli bir durum almıştı.


Yürüyen işçi gurubu son olarak, Levent'te kurulu Hollandalıların sahibi olduğu PHILIPS işçileri ile birleştikten sonra   dağılmayı planlamışlardı.,

SQUİBB Fabrikası hizasına geldikleri sırada çok sayıda toplum polisi ve bir kısım askeri araçlarla yolun kapatıldığını gördüler.
 Polis müdürü elindeki megafonla, "yürüyüşünüz kanunsuzdur, dağılın yoksa zorla dağıtacağız" anonsunu sürekli söylemeye başlamıştı.


Mecidiyeköy Ford (Anadol) Servisinden bir grup MADEN -İŞ üyesi, TATKO oto tamir Servisi işçileri ile buluştular, birlikte yürüyorlar.

LEVENT BARİKATI

Konvoy kalabalıklaşarak Levent'e doğru yürüyor. Bu yürüyüş konvoyunun önüne de kadın işçiler yerleşti.
Emniyet güçleri her iki konvoyun arasında, sürekli olarak "dağılın yoksa güç kullanacağız" anonsunu tekrarlıyor..
Maslak tarafından gelen ve en  önde bulunan BUFER fabrika işçisi Şerife Bacı, öne çıkarak güvenlik güçlerinin şefine "oğlum kötü bir niyetimiz yok, bırakın geçelim" derken, başka bir görevli amir ise topluluğa "dağılın, dağılın" dedi ve arkasından "dağıtın" anonsunu yaptı.

Görevli emniyet mensupları orantısız güç kullandı.
Cop ve silah kabzalarıyla yaralanan bir çok işçi yere düştü. Kısa süre bir panik yaşandı.
Ambulans sirenleri birbirine karıştı. Anında üç ambulans belirdi. Yaralanan işçilerin bir kısmı olay yerinden uzaklaştırıldı. Ambulansların hemen devreye girmesi polisin ne kadar kararlı olduğunun işaretiydi herhalde...
Bir çok yaralı taksilerle, bir kısmı da özel otomobillerle hastahanelere taşındılar.

SİZDEN BAŞKA KİMİMİZ VAR Kİ

Bölge temsilciliği organizatörü ile Şişli Etfal Hastahanesine gittik. Yaralılarımızın kimler olduğunu öğreneceğiz. Bize bilgi vermediler.

Hastahanede koğuşlara bakmak istedik polisler engel oldu. Organizatör Mustafa Demirci'ye yavaşça "sen konuşmaya başla, ben koğuşlara girerim" dedim. "Bu ülkede insan hakları var, bu memleketin elbette sahipleri var burası bir hastane, ama nasıl bir hastahane?" diye yüksek sesle konuşmaya başlayınca herkes o tarafa doğru yöneldi. Sessizce ana kapıdan çeriye girdim.

Koğuşların birinde, başı sargılar içinde Şerife Bacı'yı gördüm. Şerife Bacı yatağından doğruldu, yanında yatan hastaya "kız emine ben sana demedim mi onlar bizi arar bulur, bak işte geldi" dedi. Elli yaşlarında olan Şerife Bacı'ya  nasılsın diye sordum. "İyiyim sen başımın sargılı olduğuna bakma, iyiyim", yaşlar akan kızarmış gözlerle, "bizi arayıp bulacağınızı biliyordum, zaten sizlerden başka kimimiz var ki" demişti...

25 Mayıs 2016 Çarşamba

OĞLUMUN ADINI MADEN-İŞ KOYDUM

ENVER PAŞA VE NURİ KİLLİGİL

 Cumhuriyet döneminde Haliç ve Silahtarağa Bölgesinin önemini artıran unsurlardan birisi de, ilk silah fabrikasının burada kurulmuş olmasıdır. Atatürk'ün emri ile Zümrezade Şakir Bey, Sütlüce Karaağaç semtinde silah ve bomba fabrikası kurmuştur.

Bu fabrika Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ülke savunmasına çok önemli faydalar sağlamış, yurt dışına ihracat yaptığı için de ekonomiye önemli katkı sağlamıştır.

Konu silah fabrikasından açılmışken burada ki en önemli silah fabrikasından da bahsetmek gerekiyor.

Nuri Killigil Paşa, Birinci Dünya Savaşında bir çok cephede savaşan komutanlardan biridir. Enver Paşa'nın bazı kararlarını benimsememiş ve ordudan ayrılmıştır.

Zeytinburnu'da silah fabrikası kurmuş ve bir süre sonra fabrikasını, yine Haliç kıyısındaki Sütlüceye taşımıştır.

Killigil, Mısır ve bazı ülkeleri ziyaret etmiş, Suriye'den  bomba ve Mısırdan çok sayıda tabanca siparişi almıştır. Siparişlerin teslimi için yoğun bir çalışma içerisine giren Killigil'in Sütlüce' deki fabrikası 1949 Yılında nedeni açıklanamayan bir patlamayla yerle bir olmuştur.

Bu patlamada ondan fazla işçi ölmüş,fabrika sahibi Nuri Killigil ise parçalanmıştır.


SİLAHTARAĞA FİŞEK FABRİKASI

Maliye Bakanlığı adına, sivil amaçlarla haliç kenarında Silahtar ile Eyüp arasındaki bölgede ise av fişeği fabrikası kurulmuştur. Bu fabrikayı yapan Fransız Melinit Şirketidir. Fişek fabrikasının kurulması ile birlikte Silahtarağa sanki savunma silahları yapım merkezi haline gelmiştir.

Fişek Fabrikası, Av Malzemesi İnhisarı (tekel) isimli kanunla, Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğüne bağlanmıştır. 1968 Yılında da Kayaş Kapsül Fabrikası ile birleştirilerek Silahtarağa fabrikasındaki üretim sonlandırılmıştır. Yanda, Silahtarağa  Fişek Fabrikası Hekimliğine ait eski yazı ile yazılmış 30.12.1933 tarihli bir belge görülmektedir.

FİŞEK FABRİKASI İŞÇİLERİ SENDİKALI OLUYOR

275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte, bir çok yerde olduğu gibi Silahtarağa'da da yoğun bir işçi hareketliliği yaşanıyordu. Başta Arçelik, Türk Demir Döküm gibi büyük fabrikaların yanı sıra onlarca fabrika ve atölyelerde, toplu sözleşme yetki mücadelesi başlatılmıştı. Fişek Fabrikası da bunlardan biriydi.

1964 Yılında Fabrika yönetimi, sendika çalışmalarını yürüten bir kısım işçiyi işten çıkardı. Yönetim fabrika çevresinde çok şiddetli askeri önlemler aldırdı. Fişek Fabrikasındaki sendikal çalışma maalesef başarılı olamadı.

OĞLUMUN ADI MADEN - İŞ


İşten çıkarılanlar arasında, İsmail Sığın isimli ele avuca sığmayan bir işçi vardı. Fişek Fabrikası örgütlenmesini, MADEN-İŞ Genel Başkan Vekili ve Örgütlenme Dairesi Başkanı Kazım Narmanlı ile birlikte yapmaya çalıştılar. 
İş kolları yönetmeliği çıkarıldığında iş yeri  Madeni eşya iş kolundan ayrıldı. Sendika çalışması bu iş yerinde son buldu.
Sendika Yürütme Kurulu, İsmail Sığın'ı Topkapı Şubesi örgütlenme organizatörü olarak kadrosuna kattı.

İsmail Sığın burada başarılı çalışmalar yaptı.1965 Yılında 1. Bölge Temsilciliğine (İstanbul, Trakya, Kocaeli) getirildi.1970 Yılına kadar bu görevde kaldı. Daha sonra, Genel merkez örgütlenme dairesi uzmanlığına atandı. Bu tarihten itibaren, 6. Bölge Temsilcisi olarak 1. Bölge Temsilciliğine de ben vekaleten atanmıştım.

İsmail Sığın sendikal örgütlenmeler ve sosyal etkinliklerde önemli görevler üslendi. Bir dönem Genel Başkan Kemal Türklerin en yakınlarında bulundu.Toplantılarda mutlaka söz alır, uzun uzun konuşur, konuşmasını ''küçük oğlumun adını MADEN-İŞ koydum" diye bitirirdi.

16 Mayıs 2016 Pazartesi

SENDİKACI

Patronun sömürmesi yetmiyor…
Sizi sömürecek birisini de kendiniz seçiyorsunuz…
Biz buna “sendikacı” diyoruz…
*
Patrona benzemiyor..
İşçiye de benzemiyor…
İkisinin ortası…
Parlak takım giyiyor diyelim, ama çorapları kısa baklava dilimli…
İşçiler genelde cılızdır, bunun kemerinin üzerine sarkmış göbeği vardır ve sendikacının göbeği sonradan büyüdüğü için, portakala batırılmış iki kürdan gibi gider…

8 Mayıs 2016 Pazar

15 - 16 HAZİRAN 1970 EYLEMİ VE AYDINLANAN KARANLIK

ÜRETİM ÇEŞİTLİLİĞİ VE SİLAHTAR

Lastikten, tekstile, deterjandan kabloya, savunma silahları ve arazöz yapımına kadar çeşitli dallarda imalat, yapan yüzlerce fabrika ve atölyelerin kurulduğu bu bölge, tam anlamı ile sanayi bölgesi durumuna dönüştürülmüştü. Bölgedeki kuruluşların en önemlilerinden birisi de İstanbul Silahtarağa Elektrik Santralıdır.
1914 Yılında kurulan santral, çok uzun yıllar İstanbul ve çevresine hizmet verdi. Odun ve kömürle çalıştırıldı. İstanbul'un elektrik gereksinimini yıllarca karşıladı.

Zonguldak'tan  gemilerle Karadeniz kıyısına getirilen kömürün taşınması için, demir yolu döşenmişti. Kömür, artık dekovil araçları ile (buhar, hayvan ve insan gücü ile çalışan küçük taşıtlar) santrala getiriliyordu. İstanbul sokakları hava gazı yerine elektrikle aydınlatılmaya başlamış, atlarla çekilen tramvaylar yerini elektriğe bırakıyordu.
Elektriğin önemini fazla anlatmaya gerek yok...
Hayatımızın hemen her yerinde, evimizde, çevremizde, doğamızda her yanımıza yerleşti elektrik.

Sanayi tesislerinin olmazsa olmazı haline geldi. Onsuz sokaklar aydınlatılmaz, fabrikalar ve üretim tezgahları çalışmaz duruma geliyor, sanayide hemen hemen tüm çarklar dönmez oluyor...

15 - 16 HAZİRAN 1970 BÜYÜK İŞÇİ DİRENİŞİ DAYANIŞMASI

14 Haziran 1970 akşam üzeri. 
İstanbul'un her bölgesinde olduğu gibi Silahtarağa Bölgesinde de bir kıpırdanma ve hareketlilik gözleniyor. 
Bölge merkezine doğru irili ufaklı askeri araçlar, egzozlarından kara dumanlar çıkararak geçmeye başladı. Büyük kamyonların (CEMSE-GMC) içi tam teçhizatlı askerlerle doluydu. Bunların bir kısmı, bazı fabrikaların yakınlarında park etti.

Akşam saat dokuz sularında büyük bir gürültü ile askeri tankların geçtiğini gözlemledik. Tank paletleri parke taşlar üzerinden geçerken kulakları sağır edercesine sesler çıkarıyordu. Tanklardan birisi, Türk Demirdöküm Fabrikası önüne, bir diğeri de Elektrik Santralı önüne konuşlandı. 

Vehbi Koç'un göz bebeği denilen, çeşitli engellemelere rağmen,Türk Demirdöküm Fabrikası işçileri, gösterdikleri büyük direnişleriyle bir yıl önce sarı sendika boyunduruğunu kırarak T.MADEN-İŞ üyesi olmuşlardı.Tanklardan birisinin buraya sevk edilmesi fabrikanın özelliğinden kaynaklanıyordu besbelli...

Elektrik santralı ise İstanbul ve bu bölge için çok önemliydi. Santral işçileri değişik iş kolu olduğundan TÜRK-İŞ üyesi bir sendikasının üyesiydiler. 

BÜYÜK  YÜRÜYÜŞ BAŞLIYOR

Gece vardiyalarında çalışan DİSK üyeleri gece boyunca, 15 HAZİRAN sabahını düşündüler. Kimi oldukça heyecanlıydı, bir kısım ise başlarına bir şey gelebileceğinin telaşını yaşıyordu. 
Yeni işçiler zor bela buldukları işlerini kaybederler mi, anlayışındaydı.
Askeri araç ve tankların bölgedeki varlığı işçilerde haklı olarak değişik düşünceler oluşturuyordu...

15 Haziran sabahı, işçilerdeki, olumsuz düşünce ve kuşkular kayboldu. İşe giden işçiler işbaşı yapmadı. İşten çıkanlar evlerine gitmedi. Birlikte  konuştular. Yöntem tartışması yapmadılar. Yürüyeceklerini, en yakınlarındaki işçilerle buluşarak yürüyeceklerini, tekrar yakınlarındaki işçilerle buluşacaklarını biliyorlardı. Buluşa buluşa yürüyeceklerdi.
Bu böyle sürüp gidecekti. Planları aynen uygulandı. 
Kalabalıklaşarak yürüdüler. Yürüdüler kalabalıklaştılar...
Elektrik Santralının önüne gelince durdular. 

Bir süre beklediler. İçeriden ses gelmedi. dışarı çıkan olmadı. Gerçi onlar TÜRK - İŞ üyesiydiler. Sendikalarının, iktidarla aynı görüşte olduklarını biliyorlardı. Çoğu aynı semtlerde oturuyor birbirlerini tanıyorlardı. İktidarın gerçek sendikalara karşı kin beslediğini ve DİSK'İ kapatmaya çalıştığını öğrenmişlerdi. İçlerinde değişik duygular yaşıyorlardı. 
Bir kısım TÜRK-İŞ üyesi işçi mücadele eden arkadaşlarıyla buluşamadıkları, onlarla beraber yürüyemedikleri için üzüntülüydüler. 

Yürüyüşteki işçiler, santral işçilerinin bir bildikleri vardır, diyerek  yolları üzerindeki diğer fabrika işçileriyle buluşmak üzere coşku içinde, marş söyleyerek, sloganlarını haykırarak yürümeye devam ettiler... 
Zaman zaman yürüyüşleri engellenmek istendi. Çoğu zaman engelleri aşarak yürüdüler, yürüdüler.

BÖLGE KARANLIK SANTRAL AYDINLIK

Sendikal hareketler içinde 15 Haziranı, 16 Hazirana bağlayan gece...
Elektrik Santralında, gece vardiyası çalışanları bir gün önceki yürüyüşleri gördüler.
İşte 15 Haziranı 16 Hazirana bağlayan gece vardiyasında çalışan işçilerin büyük bir kısmı yürüyüşe toplu olarak katılamadıklarının ezikliğini duyuyordu. 

Santral fabrikasının hem dışında hem de içeride, güvenlik güçleri çok sıkı önleyici tedbirler almıştı. 

Gece saat 02:00 suları, güvenlik görevlileri uykusuzluğa dayanamıyor sık sık göz kapakları kapanıyor...
Bir an iki işçi, çalıştıkları bölümde göz göze geldi bakışları birleşti, evet der gibi kafalarını öne doğru eğdiler.
 
Çıt diye bir ses duyuldu...
Çevre fabrikaların ışıkları aniden söndü... 
Sokaklar karanlıklaştı. 
Evlerde ışıklar yok oldu.
Fabrikalarda, rölantide çalışan izabe fırın ve döküm potaları soğumaya başladı. 

Santral telefonu susmak bilmedi.
Telefon başındaki nöbetçi personel telefonlara cevap yetiştiremez oldu. 
Emniyet, mensuplarının arıza ne zaman giderilecek soruları, bitmek bilmedi. 
Elektrik arıza telefonu başında çalışan nöbetçi memurun sesi kısıldı.
Her yer karanlıkta kaldı... 
Aman Allah, zifir karanlığı bu. 
Emekçiye ve emeğe saygı duymayanların yürekleri gibi...

Sadece tek bir binanın ışıkları yanık durumda. 
Elektrik santralı dışarıdan güneş gibi görünüyor.
Pırıl pırıl parlıyor. 
Kazanacaklarını, bilen umutla yürüyen, sendikasını sahiplenen, sınıf bilinçli işçilerin yürekleri gibi...


Saatler ilerliyor, arıza bir türlü giderilemiyor, gün ağarmak üzere.

Aynı iki işçinin gözleri, yine birbirleriyle kesişti, tamam der gibi kafalar tekrar sallandı.
Bir çıt sesi...
Arıza giderilmişti...

Yürüyenlerin, direnenlerin önü zaman zaman kesilebilir. 
Dayanışmanın, bir olmanın, birlik olmanın önü tarih boyunca tam olarak asla kesilemedi.
Yürekleri, düşünceleri birlikten, birleşmekten yana olanlar, elbette ekmek, emek ve insanca yaşam mücadelesini başarıyla devam ettireceklerdir.

Elektrik Santral Binası çok yorgun ama, bu gün ÜNİVERSİTE olarak aydınlanmaya yardımcı oluyor...

2 Mayıs 2016 Pazartesi

DİSK KURULUŞ GENEL KURULU

DİSK KURULDU GENEL BAŞKAN KEMAL TÜRKLER

1961 Anayasasının 46 ve 47 nci maddeleri çalışanlar lehine çok önemli haklar getirdi. 
46 ncı madde, çalışanların önceden izin almaksızın sendika kurma ve sendikalara üye olma haklarını belirliyordu. Yine bu anayasanın 47 ncı maddesi ise, çalışanların işverenlerle olan münasebetlerinde başvurabilecekleri grev hakkını içeriyordu. 

1963 Yılında Bülent Ecevit'in çalışma  bakanlığı sırasında, 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu taslakları yasalaştı. İşverenler, 275 sayılı yasa taslağının görüşülmesi sırasında aşırı bir çalışma sergilediler. İşte bu baskı ve kulisler sonunda anayasada yer almamasına rağmen, işçilerin açlığa mahkum edilmesine sebep olabilecek lokavt hakkı böylece işveren kesimine hediye edilmiş oldu!..

Bu kanunlarla birlikte Türkiye'de, sendikal hareketler oldukça canlandı. Bir taraftan tek işçi konfederasyonu TÜRK İŞ, diğer taraftan işveren camiası bu hareketlilikte önemli roller üstlenmeye başladılar.
TÜRK-İŞ, üye sendikaları vasıtası ile fabrikalarda örgütlenmeye, işveren kesimi ise, işçi örgütlenmesini ve işçi sendikalarının güçlenmesini engellemeye çalışmaktaydı. 

Kısa sürede işçi örgütlenmesine engel olunamayacağını anlayan işveren kesimi ve işveren sendikaları, başka çareler aramaya başladılar. 

Özellikle sanayinin yoğunlaştığı İstanbul'da, işveren destekli sarı sendikalar türetmeye başladılar. Hazırladıkları toplu sözleşme taslaklarını, ivedilikle üç yıl yürürlükte kalacak şekilde toplu iş sözleşmesine dönüştürdüler.

İstanbul'un Topkapı, Eyüp, Silahtarağa, Kartal ve Pendik bölgeleri bu günün tabiri ile birer organize sanayi bölgeleri haline getirildi.. 

Haliç'in her iki yakasını (demir çekme) haddehane, tel çekme, çivi imalatı ve döküm fabrikaları ve atölyelerin yoğunlaştığı  bölge durumuna dönüştürdüler. 

Deri sanayi, Kazlıçeşme ve kısmen Zeytinburnu, bölgelerinde yoğunlaştı. 
Tekstil fabrikaları ise daha çok Topkapı, Zeytinburnu, Eyüp bölgelerinde kurularak üretimlerini buralarda devam ettiriyorlardı. 
Kağıthane, Cendere bölgesine ise, bakır mamülleri ve kimyasal temizlik maddeleri üreten fabrikalar kondurdular..

Levent  bölgesine büyük oranda, kimya ve ilaç fabrikaları ile radyo televizyon, ampul ve elektrik malzemeleri üreten fabrikalar konuşlandırdılar.
Sarıyer ve İstinye bölgesinde kibrit fabrikaları, kaliteli kablo ve oto yedek parça imal eden fabrikalar kuruluydu. 
İstanbul' un sur dışına yerleşen bu sanayi kuruluşlarında, bol üretim, hazır müşteri, karlı  
satışlar, buna karşılık ucuz işçilik devri başlıyordu.

13 ŞUBAT 1967

DİSK,Türkiye Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Gıda -İş ve Zonguldak Maden İşçileri Sendikası birlikteliği ile kuruldu.
Kuruluş Genel Kurulu, İstanbul'da Şafak Sineması salonunda yapıldı. Genel Kurula TÜRK-İŞ Konfederasyonu yetkilileri de çağrıldı. MADEN-İŞ ve LASTİK-İŞ TÜRK-İŞ Konfederasyonu üyesi idiler. Ana Tüzükleri uyarınca her iki sendikanın da önce TÜRK-İŞ'TEN ayrılabilmek için Genel Kurullarında karar alınması gerekiyordu. 

TÜRK-İŞ Yönetimi, Birinci Bölge Temsilcisi İsmail Topkar'ı görevlendirmişti. İsmail Topkar, Petrol-İş Sendikası Genel Sekreterliği ile birlikte TÜRK-İŞ Bölge temsilciliği görevini yürütüyordu. 
Önce MADEN-İŞ GENEL KURULU toplantısı yapıldı. Gündem gereğince, TÜRK-İŞ'TEN ayrılma gerekçeleri konuşuldu. Bir çok delege yaptıkları konuşmalarla TÜRK-İŞ'İN, çalışmalarda iki yüzlü bir politika izlediğini, uzlaşmacı tavırları ile işçiden çok işveren lehine uygulamalar yaptığını belirtti. İzmit'te ki 1965 Mannesman boru ve 1966 Paşabahçe cam grevlerinde işçiye sahip çıkılmadığını grevcilerin yalnız bırakıldıklarını açıkladılar. 

TÜRK-İŞ temsilcisi İsmail Topkar'a söz veriildi. Topkar, yaptığı konuşmasında eleştirilere cevap vererek TÜRK-İŞ'İ savunmaya çalıştı. Yapılan oylama sonunda MADEN-İŞ delegeleri oy birliği ile TÜRK-İŞ'TEN ayrılma kararı verdiler. Delegeler DİSK üyeliği kararını da oy birliği ile aldı ve diğer sendikalar da aynı yolu izleyerek DİSK (DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU) üyeliklerini gerçekleştirdiler.

KEMAL TÜRKLER DİSK GENEL BAŞKANI, KEMAL SÜLKER GENEL SEKRETER

Gündem gereğince yapılan DİSK Genel Kurulunda, Genel Başkanlığa aynı zamanda Maden-İŞ Genel Başkanı olan Kemal Türkler oy birliği ile seçildi. 
Rıza Kuas, İbrahim Güzelce, Kemal Nebioğlu  yürütme kurulu üyeliklerine seçildiler.

DİSK'İN kuruluşu  basında, kamuoyunda, işçi ve emekçi yığınları arasında çok tartışıldı. Sendikal hareketlere devrimci bir çizgi, sınıfsal bir sendikal anlayış getirdi. DİSK, bu devrimci çizgi ve sınıfsal        
anlayışının karşısında kısa zamanda oluşan oldukça büyük bir güç birliği ile karşılaştı...


İktidar, TÜRK-İŞ, işverenler, işveren sendikaları konfederasyonu ve bağımsız sarı sendikalar, DİSK karşısında güç birliği yapmış duruma geldiler.